AH KEŞKE OKS, KESİNTİSİZ OLSA…..
Otomatik katılım gündemde ya, sık sık soruyorlar, ne yapalım? OKS’ye girdim, çıkayım mı? Hangisi daha iyi, OKS mi, gönüllü BES mi? Yoksa hiç birine girmeyelim mi? Zaten zorunlu tasarrufların bir hayrını görmedik, bu da ona döner mi? Günün birinde devlet katkı vermezse ne olur? Fonların kazandıracağının garantisi yok, ya zarar ederse? Devlet birikimlere el koyarsa….korkular, endişeler….
Haksızlar mı? Sonuna kadar haklılar. Çünkü iki gün sonrasını kestiremediğimiz bir dünyada insanlardan 20-30 sene sonra eline geçecek birikimin hayali ile tasarruf yapmasını istiyoruz.
Herkes tasarruf yapmalı. Yapmalı ama nasıl? Mevcut sistemin eksikleri var, kusurları var, yapılabilecek olanlar var, olamayanlar var. Ama çalışanlardan, katılımcılardan gelen sorulardan, şikayetlerden ve endişelerden yola çıkarak, şöyle bir sistem olsaydı, kesin girerdim diyebilecekleri sistem nasıl olmalı diye hayal ettiğimde şöyle bir tablo çıkıyor karşıma:
1-Herkesin bir tane OKS numarası olsaydı. Aynen SSK’daki gibi. Çalışan işe girsin, çıksın, yine girsin, yine çıksın. Çalışanı her işe giriş çıkışında yormasaydık, yok bireysel emeklilik şirketine bildirimde bulun. Yok, bir düşün bakalım, birikimini çekeceksin misin, yoksa dışarıdan ödemeye devam mı edeceksin. Katılımcıyı bu kararı vermek zorunda bırakmasaydık.
2-Çalışan işsiz kaldığında dışarıdan katkı payı ödemese bile birikimini sistemde bırakabilseydi. Birikimi değerlenmeye devam etseydi. Çalışan fon dağılım değişikliği hakkını kullanmaya devam etseydi. Bireysel emeklilik şirketi zaten fonların portföyü üzerinden fon işletim gider kesintisi yoluyla gelir elde etmeye devam edecek. Dolayısıyla BES şirketlerinin de ölçek ekonomisi nedeniyle gelirleri artsaydı.*
3-Çalışan iş değiştirdiğinde sözleşmesi otomatik olarak, ona sormadan yeni işyerine ulaşsaydı. Çalışanın sözleşme numarasını işverene bildirmesi yeterli olsaydı. EGM çalışanın sözleşmesini yeni işyerine aktarsaydı. Yeni işyerinde kesilen katkı payları aynı sözleşme numarasına yatırılsaydı.
4-Çalışan, belli bir dönem sonra, ev alırken, evlenirken, çocuğu olduğunda veya sağlık nedenleriyle sistemden birikiminin belli bir miktarıyla sınırlı olmak üzere düşük faizli borç alabilseydi. Böylece çalışan ihtiyacı olduğunda birikimini kullanabilecek olmasının rahatlığını hissetseydi. (Yasada var. Ancak yönetmelik olmadığından uygulanamıyor.)
5-Çalışan isterse sisteme ara ödeme yapabilseydi. Olur ya, eline geçen fazla parayı sistemde değerlendirebilseydi, mevcut sınırlamalar dahilinde devlet katkısı da alsaydı.
6-İşveren de sisteme katkıda bulunsaydı. Biliyorum, biliyorum, herkes bu biraz zor diyecek. Tamam siz de, haklısınız. Ama belki çalışan başına 1-2 lira gibi çok sembolik değerler bile etkili olabilirdi.
7-Fonların getirileriyle ilgili farklı projeksiyonlar yapılsaydı. Çalışanın tercih ettiği fonda belli enflasyon varsayımlarıyla birikiminin ulaşabileceği değere ilişkin bir veri sunulabilseydi. (her yaş grubu için ve farklı enflasyon oranları varsayımıyla. Belki böyle bir çalışmayı Hazine veya Türkiye sigortalar birliğinin yapması ve her bireysel emeklilik şirketinin aynı çalışmayı sunması daha doğru olabilir.)
8-Değişken fonlarda getiri hedefi 1 aylık mevduat veya katılım hesabına endeksli olmasaydı. 20-30 yıllık birikim yapılan bir sistemde getiri hedefinin aylık mevduat ve katılım hesabına endeksli olması??? Niye yıllık değil en azından? Hiç olmazsa bir-iki fon türü biraz daha fazla risk, biraz daha yüksek getiri esasına göre kurgulansaydı.
9-Taahhüt hesaplarındaki devlet katkıları en azından enflasyonun 1-2 puan üstünde hesaplansaydı. Çünkü devlet zaten enflasyon ve onun üzerindeki bir rakamdan borçlanabiliyor. Eee, sisteme verdiği devlet katkıları da bir nevi borç değil mi?
10-Katkı payları çalışanın maaş aralığına göre, sabit olsaydı. Çalışan ücretinden yapılan kesintinin ne kadar olacağını önceden bilip, hesabındaki katkı payı ile eşleştirebilseydi. Devlet katkısının da ne kadar olacağını hesaplayıp, kontrol edebilseydi.
11-Çalışan cayma hakkını kullanarak sistemden ayrıldığında, yeniden dönüş için 2 yıl beklemek zorunda olmasaydı. Olabilir yanlış bir karar vermiştir, denilerek sisteme istediği zaman yeniden dönebilseydi. (Bu konuda halen çalışmalar devam ediyor.)**
12-Sistemden cayma hakkını kullanarak çıkan çalışan yeniden sisteme girdiğinde bir defalığına 1,000 liralık başlangıç devlet katkısı hakkını tekrar kazansaydı. Böylece, katılımcı zorla değil kendi isteğiyle sisteme girdiğini, hak kaybına uğramayacağını hissedip, sisteme güvenseydi. (Bu konuda halen çalışmalar devam ediyor.)***
Tek bir sözleşme numarasının olması çalışana ne fayda sağlardı, bir de ona bakalım. Çalışanın sisteme ilk defa girişten kaynaklanan hakları korunurdu. Hani emekli olabilmek için en az 10 yıl ve 56 yaşı tamamlamak gerekiyor ya, çalışan emeklilikte süreden kaynaklanan haklarını korumak için sistemde kalmak isterdi, işten ayrılsa bile birikimini sistemde bırakırdı.
Sistemin en büyük motivasyon kaynağı olan devlet katkılarını hak edebilme olanağı doğardı. Mevcut durumda kimse işinin ne kadar devam edeceğinin garantisine sahip değil. O yüzden OKS’de daha çok devlet katkısı verilmesine rağmen bunlar teşvik edici olmaktan uzak kaldı. Özellikle genç çalışanlar için. Halbuki en çok onları sisteme katmak gerekmez mi? Hele hele, ev-araba alırken, sağlık problemlerinde katılımcıya sistemden düşük faizli borçlanma olanağı verilseydi. İhtiyacı olduğunda bankadan kredi kullanacağına, kendi birikiminden kullansaydı, katılımcılar o zaman zevkle biriktirmezler miydi?
*Yapılan değişiklikle çalışanlar işten ayrıldığında birikimleri sistemde değerlenmeye devam ediyor.
**Değişiklikle, Sistemden ayrılan çalışan talep ettiği zaman tekrar sisteme dahil edilebiliyor.
***Değişiklik yapılarak çalışanın hesabına eğer 1000 liralık devlet katkısı yansımamış ise, tekrar sisteme dahil olduğunda 1000 liralık devlet katkısı alabilme hakkı verildi.