BES SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMALI, HERKES KAZANMALI

BES SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMALI, HERKES KAZANMALI

BİREYSEL emeklilik çok taraflı bir yapı. SPK’yı ilgilendiren tarafı da var, sigortalar birliğini de. Portföy yönetim şirketlerini ilgilendiren tarafı da var, işverenleri de. Bireysel emeklilik şirketleri, katılımcılar, emeklilik gözetim merkezi, kurumsal yatırımcılar derneği, Türkiye sermaye piyasaları birliği ve diğerleri, hepsi bu çatının altında yer alıyorlar ve bir şekilde sisteme dokunuyor, biçimlendiriyor, etkiliyor, etkileniyorlar. Velhasıl bu çoklu yapı içerisinde zaman zaman taraflardan görüş ve önerileri bu köşede dile getirmeye çalışacağız. Bu köşenin ilk konuğu Anadolu Hayat Genel Müdürü Sayın Uğur Erkan.  Biz dilimiz döndüğünce sorduk, Sayın Uğur Erkan engin bilgi ve tecrübesiyle sorularımızı yanıtladı. 

Uğur bey ilk sorum giriş aidatları konusunda olacak. 14 yıldır bireysel emeklilik sistemi var ve giriş aidatlarıyla ilgili sorunlar bitmedi. Burada problem nedir?

     Giriş aidatları sevimsiz ama bana göre gerekli bir şey. Niye gerekli? Sistem ülkemizde yeni. Emeklilik şirketleri olarak katılımcının ayağına kadar gidiyoruz. 10 kişiye anlatıyoruz, birini ikna ediyoruz. Bu ürün, üzerinde uğraşılan bir ürün. Burada çok ciddi bir emek, bir maliyet var. Giriş aidatının gerekçesi bu. Ayrıca sistemden çıkış da çok fazla. Senelik aşağı yukarı %12 gibi bir ayrılma oranı var. Siz bir yatırım yapıyorsunuz, geniş bir örgütlenme ağıyla çalışıyorsunuz, hesaplarınızı katılımcının 20-30 yıl bu sistemde kalması üzerine kuruyorsunuz. Ama katılımcı bir-iki sene sonra çıkınca hesaplarınız alt-üst oluyor. Bireysel emeklilik uygulaması olan ülkelerde vatandaşların bu konuda bir bilinci var. Konuyu özümsemiş. İçselleştirmiş. Yaptırması gerektiğini biliyor. Şimdiki durumda giriş aidatı almazsak ne olur? Bireysel emeklilik sistemi çok geniş bir örgütlenme gerektiren bir sistem. Katılımcıya her koldan ulaşmaya çalışıyoruz. Giriş aidatı olmaz ise bu geniş örgütlenme ağı kurulamaz, sistem güdük kalır, katılımcıya ulaşamaz. Diğer taraftan giriş aidatı aynı zamanda bir rekabet unsuru. Bazı şirketler alıyor, bazıları almıyor veya az alıyor, grup olarak gelindiğinde alınmıyor, yüksek tutarlarla sisteme girişlerde alınmıyor gibi önerilerle katılımcıyı cezbetmeye çalışıyoruz.   

Sistemde yeni düzenlemeler yapılması konusunda çalışmalar var. Basına 35 başlıkta düzenleme yapılacak şeklinde yansıdı. Sektör tarafından neler önerildi?

Otomatik katılım yılbaşında başladığında, hiç kimse %55-56 çıkış olacağını öngöremedi. Sistem uygulandıkça eksikler, giderilmesi gereken yerler ortaya çıktı. Buna dair sektör olarak geniş çaplı bir çalıştay yaptık. O çalıştayda problemlerin tesbiti ve nerelerde iyileştirmeler yapılabilir konusunda öneriler geldi. Bunları sıraladık. Bunlar ana olarak cayma hakkı, 1,000,-TL’lik devlet katkısının kalıcı hale getirilmesi ve değerlendirilmesi, sistemden ayrılan katılımcıların tekrar sisteme dahil edilmesi, işveren katkısı gibi konu başlıkları altında ortaya çıktı.

Otomatik katılımda çıkışların %90’nı katılımcıların sisteme girişinin ilk 10 gününde gerçekleşti. Burada acaba ‘cayma’ sistemden çıkış için son fırsat gibi mi, algılanıyor, bunun adını ve süresini değiştirsek nasıl olur, katılımcı sistemde daha uzun kalsa, sistemi tanısa, süreyi kaçırma telaşıyla hemen çıkmasa, fikrinin üzerinde duruldu.

Mevcut durumda, sistemden ayrılan katılımcı 1,000,-TL’lik başlangıç devlet katkısı hakkını kaybediyor. Bu 1,000.-TL’ye katılımcının lehine olacak şekilde, kazanılmış hak olarak baksak, zaman içinde getiri de sağlasa önerileri geldi. Ayrıca cayan katılımcı sisteme giriş için 2 yıl beklemese, istediğinde tekrar geri dönüş esnekliği sağlansa daha iyi olur diye düşünüldü.

Otomatik katılımda işveren katkısı da gündeme geldi. Geçen yıl sistem kurgulanırken konjoktür gereği işveren katkısı sisteme girmedi. Bu sene yapılabilir mi derseniz, zannetmiyorum. Ama günün birinde işveren katkısı da alınabilirse sistemin cazibesi artar. 

BES şirketleri olarak, kurucusu olduğunuz fonların en fazla %40’nı bir portföy yönetim şirketine yönettirebileceksiniz. Kalan %60’ı için en az iki portföy yönetim şirketi ile daha sözleşme yapmanız gerekecek. Bu uygulamaya neden gerek duyuldu?

Emeklilik şirketlerinin çoğu grup şirketleri. Bunların kurucusu oldukları fonları da, yine grup içindeki portföy yönetim şirketleri yönetiyor. Şimdi deniyor ki, Türkiye’de kurulmuş yaklaşık 60 portföy yönetim şirketi var, bunlar da emeklilik fonlarının yönetiminde pay sahibi olsun. Bu portföy yönetim şirketlerine de fırsat vermiş olalım. Diğer taraftan, özellikle fonların getirisinin kötü gittiği dönemlerde yapılan bir eleştiri var. Bireysel emeklilik şirketi ve portföy yönetim şirketi aynı gruptan olduğu için aralarındaki ilişki nedeniyle birbirlerinin hatalarını görmezden geliyorlar, bu da fonların getirilerinin azalmasına neden oluyor. Bu uygulamanın nedeni olarak dile getirilen sebepler bunlar.  

Peki, katılımcı açısından bakıldığında bu uygulamanın sakıncaları yok mu? Katılımcı bir bireysel emeklilik şirketine gittiği zaman, aslında arkasındaki grup şirketlerine de güvenerek gitmiyor mu?

Katılımcı eğer fonlarının getirisinden memnun değilse, her zaman aktarım hakkı var. Başka bir şirkete birikimini götürebilir. Sonuçta hemen hemen her bireysel emeklilik şirketindeki ürünler birbirine benzer. Katılımcının böyle bir hakkı var iken, kendisinin izni olmadan fonların başka bir portföy yönetim şirketine aktarılması, aslında tahrip edici bir şey. Bizim 15 milyar TL’ye yakın portföy büyüklüğümüz var. Aşağı yukarı fonlarımızı 5’er milyar TL olarak bölmemiz ve portföy yönetim şirketlerine yönetimini emanet etmemiz gerekecek. Şimdi burada bizim bakmamız gereken kriterler var. Bu şirketin yeterli sermayesi var mı, SPK’ya göre ‘A’ grubu bir portföy yönetim şirketi mi? Hayatında hiç bu kadar büyüklükte fon yönetmiş mi, tecrübesi var mı? Kurumsal bir yapıya sahip mi, risk yönetim birimi, ar-ge birimi, iç kontrol birimi var mı? Eleman kıdemi nedir, eleman dönüşüm hızı nedir? Böyle baktığınız zaman bu kriterleri yerine getiren portföy yönetim şirketi sayısı 10’lara düşüyor. Bunlar da yine sektörün önde gelen kamu ve özel sektör portföy yönetim şirketleri oluyor. Ee o zaman biz bu işe niye kalkıştık. Sorun ve sorunun çözümü olarak önerilen tedavinin uyuşmadığını görüyoruz, bunu da ifade ettik. Ancak yasa gereği bireysel emeklilik şirketi, katılımcının kendisine belki de arkasındaki grubun da verdiği güvenle emanet ettiği birikimleri, katılımcının hilafına, başka bir portföy yönetim şirketine devretmek zorunda kalacak. Diğer taraftan fonların getirisi bu yıl hiç tartışılmıyor. Çünkü bu yıl getiriler çok iyi. Fonların getirisi sadece yönetimle ilgili değil, varlık dağılımıyla da ilgili. Fonları varlık dağılımına bakarak katılımcı seçiyor. Katılımcı tahvil, bono yatırımı yapan bir fon seçmiş ise ve konjoktürel olarak faizlerin yükselişinden dolayı bu fon iyi getiri sağlamamış ise, portföy yönetim şirketinin burada yapacağı fazla bir şey kalmıyor.  

Katılımcılar sisteme girdikten sonra fon değişikliğine gidiyor mu? Bununla ilgili elinizde veri var mı?

     Bu konuda EGM’nin geçen yıl yayınladığı bir veri var. Katılımcıların %90’nı hiç fon değişikliği yapmamış. %9’u sadece bir kez fonlarını değiştirmiş. Kalan %1’lik kesim fon dağılımında birden fazla değişikliğe gitmiş. Esasen sisteme girişte kim nereyi tercih etmişse orada kaldığını görüyoruz. Bu yüzden ilk girişte katılımcıyı doğru yere yerleştirmek önemli. Bütün problem buradan kaynaklanıyor.  Burada şöyle bir sıkıntı ortaya çıkıyor. 18 yaşındaki katılımcı ile 50 yaşındaki katılımcı aynı fonda birleşiyor. Bunların risk algısı farklı. 18 yaşındakine daha riskli bir standart fon, 50 yaşındakine daha düşük risk içeren bir standart fon sunabilmemiz lazım. Hedef fon deniyor, dünyada böyle fonlar var. Bizim de bunları geliştirebilmemiz lazım. Şimdi bizde deniyor ki, 18 yaşındaki risk alabilir, hisse fona girsin. Tamam, endekslerin yükselişte olduğu dönemde bu doğru, ama ben piyasanın düşeceğini öngördüğüm herhangi bir dönemde, katılımcıyı 18 yaşında diye, niye hisse fona yönlendireyim. Ona getiri sağlamam lazım. Bunlar yavaş yavaş düzelecek şeyler. Sıra onlara da gelecek. Bir yıl önce Otomatik Katılım yoktu. Şu anda var. 3,5 milyon katılımcıyı buraya çekebilmişiz.

     Otomatik katılımda bu yılbaşında standart fonlar devreye girecek. Katılımcı değişken fonlara nasıl geçecek?

      Başlangıç fonu alan katılımcılar standart fonlara yönlendirilecek. Ama standart fonların %50’si bono ve tahvil gibi yatırım araçlarından oluşuyor. Bu fonların yapısı düşük risk grubunda olacak. Değişken fonlara geçmek isteyen katılımcılar için, risk profil anketini yapmak ister misiniz diye soracağız. Katılımcı isterse anketi cevaplayacak. Anket sonucuna göre, uygun risk grubundaki değişken fonlar önerilecek. Fakat katılımcı, anketi cevaplasa bile isterse standart fonda kalabilir. Benim tahminim de büyük çoğunluk standart fonlarda kalacak. Bu yüzden standart fonun içinin iyi dizayn edilmesi lazım.

Son olarak ne söylemek istersiniz?

2003’te bireysel emeklilik sistemi geçmişten ders alınarak oluşturuldu. Burada şeffaf ve güçler ayrılığına dayalı bir sistem var. Katkı payını toplayan farklı, yöneten farklı, varlıkları saklayan farklı, denetleyen farklı. Hesabınızdaki akışları çok şeffaf bir şekilde izleyebiliyorsunuz. Devlet katkılarını görebiliyorsunuz. Sistem yavaş yavaş güven tesis etti. Katılımcılar o güvenin üzerinde devam ediyor. Otomatik katılım tarafında şimdi daha emek yoğun günler bizi bekliyor. Büyük firmaları sisteme dahil ettik, sıra küçüklere geldi. Küçük işyerlerinde çok fazla operasyon ve maliyet var. Eğer tam otomatik bir yapıya geçemez isek, bireysel emeklilik şirketleri olarak, bu işi sürdüremeyiz. İşveren maaş programlarıyla entegre olmak zorundayız. 2019 başında 5 ila 9 çalışana sahip işyerleri sisteme girecek. Bunun takibi çok zor. Ful entegrasyonu sağlama konusunda, belki de otoritenin işverenleri yönlendirmesine ihtiyaç var diye düşünüyoruz.

OTOMATİK KATILIM YENİ YILA STANDART FONLARLA GİRİYOR

OTOMATİK KATILIM YENİ YILA STANDART FONLARLA GİRİYOR

SERMAYE PİYASASI KONGRESİNDE BES’İN SAĞLIĞI TARTIŞILDI

SERMAYE PİYASASI KONGRESİNDE BES’İN SAĞLIĞI TARTIŞILDI