DÖNÜŞEN SOSYAL GÜVENLİK
Sosyal güvenlik sistemleri, öncelikle çalışanların işyerlerinde karşılaşacağı risklere karşı geliştirilmiştir. Riske maruz kalan çalışanın, sağlık giderlerinin ödenmesi, çalışamayacak durumda olması halinde kendisinin ve geçindirmekle yükümlü kimselerin geçiminin sağlanması amaçlanmıştır. Günümüzde ise sosyal devlet anlayışı, sadece çalışanları değil, toplumun çalışamayan, yardıma muhtaç kesimlerini de kapsayacak sosyal güvenlik sistemlerinin gelişmesini sağlamıştır. Sosyal Güvenlik anlayışına sahip ülkelerde, sosyal güvenlik politikalarının asli önceliğini, vatandaşların sağlık hizmetlerine erişebilmeleri ve işsizlik ile yaşlılık durumlarında gelir güvencesine sahip olmaları oluşturur. Sosyal güvenlik sisteminin en önemli giderleri emekli aylığı ve sağlık giderlerinden oluşmaktadır. Gelirler ise çalışan ve işveren katkılarından meydana gelmektedir. Ancak son yıllarda sisteminin sürekli olarak açık vermesi yani gelirlerinin giderlerini karşılamaması nedeniyle bütçeden kaynak aktarılmaya başlanmıştır. Bu sadece bize özgü değil. Tüm dünyada kamu sosyal güvenlik sistemleri açık vermekte, bütçeden kaynak aktarımlarıyla sisteme finansman sağlanmaktadır. Sosyal güvenlik açığında dünya ortalaması %8,3’tür. Dünya Bankasınca yapılan araştırmalarda, sadece emeklilik programlarının finansman açığının GSYİH’ya oranının dünya ortalamasının 2020 yılında %7,6 ve 2050 yılında %14 seviyesine ulaşacağı tahmin edilmektedir.
Yaşam süresi uzuyor
Bütün dünyada yaşam süresinin uzaması sosyal güvenlik sistemlerini zorluyor. Sistemin, kuruluşunda öngörülen zamandan, daha uzun süre emeklilik maaşı ödemesi gerekiyor. Emeklilerin sağlık harcamaları yükseliyor. OECD’ye göre ‘yaşlı bağımlılık oranı’* giderek artıyor. 1980’de bu oranın OECD ortalaması 20 kişi iken, 2015’te 28’e yükselmiş. Bunun 2050’de 53’e yükseleceği öngörülüyor. Yani her 153 kişinin 53 kişisi, çalışma çağındaki diğer 100 kişiye bağımlı olacak. Türkiye için bugün 13 olan bu oranın 2050 tahmini 36’dır. Bugüne göre neredeyse (100 kişiye düşen yaşlı sayısında) 3 kat artış olacağı varsayılıyor. Bireysel emeklilik sisteminin ve arkasından ‘otomatik katılımın’ devreye alınmasında sosyal güvenlik sistemindeki ve demografik yapıdaki bu eğilim başrol oynamaktadır.
Aktif/pasif oranı
Sosyal güvenlik sistemlerinin finansman açığının pek çok nedeni vardır. Bunlar arasında erken emeklilik uygulamaları, ödenen prime göre yüksek aylık bağlama oranları, toplanan primlerin kullanımındaki yanlışlıklar gibi faktörler gösterilebilir. Ancak finansman açığının, en önemli nedenlerinden biri aktif/pasif oranıdır. Genel kabul gören görüşe göre, sosyal güvenlik sisteminin düzenli işleyebilmesi için 4 çalışan (aktif) bir emekliye (pasif) bakmalıdır. AB ülkelerinde 4 çalışana bir emekli, OECD ülkelerinde 6 çalışana bir emekli, ülkemizde yaklaşık 2 çalışana bir emekli düşmektedir. Ekli tabloda yıllar içinde bütçeden SGK’ya yapılan aktarım tutarları ve çalışan başına düşen emekli sayıları yer alıyor.
Bu tabloya göre bütçeden sosyal güvenlik sistemine yapılan aktarım yıllar itibariyle artarken, aktif/pasif oranında azalma gözlenmektedir. Bütçeden sosyal güvenlik sistemine yapılan aktarımların GSYİH’ya oranın da artarak 2016 itibariyle %4,17’ye ulaşmış olduğu görülüyor.
Kara delik mi, sosyal devlet mi
Bütçeden sosyal güvenlik sistemine kaynak aktarılması bazılarına göre ‘kara delik’ bazılarına göre de ‘sosyal devlet’ olmanın gereğidir. Sosyal güvenlik açıkları makroekonomik bazda etkiler yaratmaktadır. Bütçeden kaynak aktarımı borçlanma ihtiyacını artırmakta bu da SGK açıklarını ‘kara delik’ olarak değerlendirenleri haklı çıkarmaktadır. Ancak bütçeden kaynak aktarımı yapılmadığında, bu kez de gelir dağılımı bozulmakta, sosyal güvenlik kurumlarından aldıkları gelirle yaşayan kesim yoksullaşmaktadır. ‘Sosyal devlet’ ilkesini savunanlar, bu hakkın anayasadan kaynaklanan bir hak olduğunu ileri sürerek, sosyal devletin gereği olarak, kaynak aktarımı yapılmasının gerekli olduğunu savunmaktadırlar. 2016 verilerine göre OECD ülkeleri ortalama olarak GSYİH %21’ini sosyal güvenlik açıkları için kullanmaktadır.
Sosyal güvenlik açıkları, devleti bütçeden transfer yapmaya zorluyor. Ancak uzun vadede bu sürdürülebilir gibi görünmüyor. Yaşam süresinin uzaması ve ‘yaşlı bağımlılık oranının’ giderek yükselmesiyle, devreye yeni sosyal güvenlik sistemlerini alma ihtiyacı doğuyor. Avrupa ve ABD’de bireysel emeklilik sistemleri uzun yıllardır başarıyla uygulanıyor. (1875-1929 arasında ABD ve Kanada’da 421 özel emeklilik programı mevcut) Türkiye’de 2003 yılında uygulanmaya başlanan bireysel emeklilik sistemi ve otomatik katılım sistemine, devlet %25 katkı payı ve ilave teşvikler vererek, vatandaşları tasarrufa yönlendiriyor. Böylece gelecekte hem sosyal güvenlik kurumunun yükünü azaltmak, hem de yaşlılıkta katılımcıların ilave gelir elde etmesi amaçlanıyor.
*20-64 yaş grubundaki her 100 kişiye düşen 65 yaş üstü yaştaki kişi sayısı
Kaynak: http://www.sgk.gov.tr/wps/portal/sgk/tr/kurumsal/istatistik/aylik_istatistik_bilgileri