SOSYAL GÜVENLĞİN TARİHSEL GELİŞİMİ
İnsanoğlu tarihin ilk çağlarından beri, karşılaştığı risklere karşı kendini korumaya çalışıyor. Tarım ekonomisine geçiş aile içi yardımlaşmaları öne çıkarıyordu. Geniş aile biçiminde yaşayan topluluklar, kendi içlerinde ölen, sakat kalan veya bakıma muhtaç olanların, hayatlarına devam edebilmelerine olanak sağlıyordu.
Dini ve mesleki yardımlaşma
Dinlerin ortaya çıkıp yaygınlaşmasıyla dini yardımlar önem kazanıyor. Çünkü bütün dinler inananlarını yardımlaşmaya çağırıyor. Fakirler, dul ve yetimler ile muhtaç olanlara beslenme ve giyim yardımı yapılıyor, tedavileri dini kuruluşlar tarafından gerçekleştiriliyordu. Daha sonraları ticaretin yaygınlaşmaya başlamasıyla sahneye meslek birlikleri, loncalar ve ahi teşkilatları çıkıyor. Bunlar tarım dışı alanlarda çalışan tezgah ve el sanatlarına dayalı esnaf ve zanaatkarların oluşturduğu birlikler. Burada usta ve çıraklar önceleri bağış, sonraları üyelik aidatları ile yardım sandıklarına katkıda bulunuyor, ihtiyacı olanlar için sandıktan üyelere yardım yapılıyor. Ancak burada her bir birlik, diğerinden bağımsız. Başlangıçta isteğe bağlı olan bu meslek birliklerine üyelikler, daha sonra zorunlu hale dönüşüyor. Kimlere hangi durumlarda yardım edileceği konusunda kurallar oluşuyor.
Sanayi devrimi her alanda olduğu gibi toplumları ve sistemleri dönüşüme zorluyor. Şehirlere yönelen işgücü, yerelde güçlü olan mesleki birliklerin, üye ve gelir kaybederek zayıflamasına, zamanla yok olmasına neden oluyor. Diğer taraftan makinalaşma ile azalan işgücü ihtiyacına karşılık, mesleki birlik üyelerinin yanında kadınların ve çocukların da işgücü piyasasına çıktığı görülüyor. Artan işgücü arzının sonucu olarak günde 14-16 saate varan uzun çalışma saatleri ve ağır çalışma koşulları nedeniyle fakirlik ve sefalet artıyor. Bu ortamda çalışanlar kendini koruyacak güvencelerden tamamiyle yoksun ve işini kaybetme korkusu içinde. İşçilerin yaşadığı ağır sorunlar işçi hareketlerine zemin hazırlıyor. 1848’de ilk kez İngiltere’de çocukların korunması ve çalışma saatlerinin kısalmasına yönelik tedbirler alınıyor.
Kamu sosyal güvenlik sitemleri
Kamunun zorunlu sosyal güvenlik sistemine girişi Almanya’da Bismark döneminde. Bu dönemde Almanya’da fakirlerin bakımına dair bazı yasal düzenlemeler yapılıyor. Buna göre devlet muhtaç vatandaşların beslenme ve bakımını sağlamak durumunda. Sanayi devrimi ile birlikte artan sosyal sorunlar ve toplumsal huzursuzluklar (şehirleşme, kötü yaşam koşulları, işsizlik, düşük gelir) Bismarck’ın daha fazla sosyal güvenlik vaadine neden oluyor. İlk olarak 1883’te Hastalık Sigortası, 1884’te Kaza Sigortası, 1889’da da Yaşlılık ve Maluliyet Sigortaları çıkarılıyor. Bu sigortalar başlangıçta sadece sanayi işçilerini kapsıyor. Çalışanın ölümünden sonra geride kalanlar sigortadan faydalanamıyor. Daha sonraları sistemin kapsamı genişletilerek, tarım işçileri, zanaatkarlar, hizmet sektörü çalışanları sisteme dahil ediliyor. Yaşlılık ve maluliyet sigortası da çalışanın vefatının ardından geride kalanları da koruyacak şekilde genişletililiyor. Bugün Almanya halen en güçlü sosyal güvenlik çatısına sahip ülke olarak öne çıkıyor.
Ülkemizde sosyal güvenlik
Ülkemizdeki sosyal güvenlik sisteminin esin kaynağı da Alman sistemi. Osmanlı’da dini ve mesleki yardım örgütleri sosyal güvenliğin ilk nüvelerini oluşturuyor. 1866'da kurulan “Askeri Tekaüt Sandığı” ilk resmi sosyal güvenlik kurumu. Bunu 1881'de sivil memurlar için kurulan bir emekli sandığı izliyor. Cumhuriyetten sonra askeri, belediye ve kömür madeni çalışanlarının üye olduğu sosyal güvenlik kuruluşları yasalarda yer alıyor. Ancak geneli kapsayan bir sosyal güvenlik kurumu 1945 yılında İşçi Sigortaları Kurumu adıyla oluşturuluyor. 1949 yılında T.C. Emekli Sandığı kurularak kamu çalışanları sandık kapsamına alınıyor. 1971 yılında da esnaf, zaanatkar ve diğer bağımsız çalışanlara yönelik olarak Bağ-Kur Kanunu çıkarılıyor. 2006’da bütün sosyal güvenlik kurumları SGK çatısı altında birleştiriliyor. Daha sonrasında yapılan reformlar ile sosyal güvenlik çatısı altına alınanların sayısı artıyor. Halihazırda nüfusun %87’i sosyal güvenlik kapsamı altındadır.
Bireysel Emeklilik
Dünya’da daha önce uygulanan bütün sosyal güvenlik sistemlerinde ödemeler, ortak bir havuza yapılmakta, yardımlar da bu havuzdan gerçekleştirilmekteydi. Bireysel emeklilik sisteminin bunlardan en önemli farkı katılımcıların kendine özel bir portföyünün bulunması ve bu portföyü kendisinin yönetmesidir. Bireysel emeklilik sistemleri 1940’lardan beri uygulanıyor. Bazı ülkelerde zorunlu, bazı ülkelerde gönüllü, bazı ülkelerde ise bizdeki gibi hem gönüllü hem zorunlu uygulamalar bir arada yürütülüyor. Dünya bankasının yaptığı nüfus projeksiyonlarına göre zorunlu kamu sosyal güvenlik sistemleri 2050’ler civarında sıkıntıya girebilir. Bunun nedeni olarak uzayan yaşam süresiyle birlikte sistemden aylık ve sağlık yardımı alanların sürekli olarak artması gösteriliyor. Üstelik üretim yapısının değişmesiyle, işgücüne daha az ihtiyaç olacak bir ekonomik yapıda, sisteme ödenen primlerin de göreceli olarak azalacağı tahmin ediliyor. Bu durumda kamu sosyal güvenlik sisteminin tamamlayıcısı olarak elimizde sadece bireysel emeklilik kalıyor.