FİNANSIN ALFABESİ
İnsanlık tarihinde ihtiyaçların giderilmesi talebi önce takas yöntemiyle daha sonra madeni paralarla devam etti. Paranın kullanımı hem ticareti artırdı hem de toplumların gelişmesine katkı sağladı. Ürünler; dağlar, denizler aşarak, ipek yolunu, baharat yolunu oluşturdu. Giderek ürün çeşitliliği de arttı. Bugün geldiğimiz noktada dünyanın herhangi bir yerinde üretilen bir ürün internet üzerinden sipariş edilerek, dünyanın herhangi bir başka noktasına gönderilebiliyor. İnternet üzerinden satışların payı giderek artıyor.
PARA NASIL PARA OLDU
Lidyalılar, parayı ilk bulan toplum olarak bilinir. Lidyalıların para adına yaptığı en önemli şey paranın standart hale getirilmesidir. Para ilk kullanılmaya başladığında nakit işlemler söz konusu. Yani kıymetli madenden üretilen parayı verip mal veya hizmet satın alınıyor. Ancak ticaret geliştikçe daha uzak noktalara yayılan mal ve para hareketi, kıymetli madenlerin taşınmasını riskli hale getiriyor ve kağıt paralar kullanılmaya başlanıyor. Kıymetli madenden oluşan paralar o dönemin yedieminleri olan din adamlarına emanet edilip, karşılığında alınan makbuzlar alışverişte kullanılıyor. Böylece kağıt paranın ilk adımları atılıyor. Bunun arkasından da kağıt paranın standartlaştırılması geliyor.
Kağıt paralar çok uzun süre altına bağlı olarak ihraç ediliyorlar. Amerikan doları 1971 yılına kadar altına bağlı olarak işlem görüyor. Yani, ABD dolarının karşılığında isteyene kağıt paranın değeri kadar altın veriliyor, 1971’e kadar. Fakat sistem çöküyor. Şu anda dünyada kullanılan hiçbir paranın altın ile bir bağı yok.
Bankaların yaygınlaşması kağıt paranın giderek kaydi parayla yer değiştirmesine neden olurken, global ekonomik sistemde fiili kağıt ve madeni paraların çok çok üstünde kaydi para bulunuyor.
Paranın son aşaması ise kripto paralardan, coinlerden oluşuyor. Bankaların kaydi parası, hem karşılığında kağıt para olarak ödeme yapılması, hem de sisteme ait dökümanlar ile (makbuzlar, banka defterleri, dekontlar, extreler vb.) yine de elle tutulabilen gözle görülebilen bir yapıda iken, kripto paralarda ise paranın sadece bilgisayar ekranlarındaki gözle görülen kısmı kaldı. Diyeceksiniz ki, ben de ekrandaki görüntüyü kağıda yazdırırım. Kayıt altına alırım. Ancak, bilgisayar ekranındaki dökümü gösteren belgenin ibraz edileceği, parayı tanıyacak ve kabul edecek hiçbir kurum ya da kişi bulunmuyor. Kripto dünyasında bütün işlemler internet üzerinden yürüyor. Kripto paraların cüzdanları da dijital ortamda, alım-satımı da, harcaması da.
ACAR BALTAŞ/PSİKOLOG
‘Son günlerde gençler ve ergenlik dönemine hazırlananlar arasında en güncel konuların başında kripto paralar ve bunlara yapılan yatırımlar geliyor. Bu nedenle gençlere öncelikle “para”nın ne olduğunu anlatmak gerekiyor. Günümüzde üç çeşit para vardır. Fiyat para (cebimizde ve cüzdanımızda olan), dijital para (banka hesabında olduğunu varsaydığımız) ve kripto para. Gençlerin iyice anlaması gereken ise paranın dört işlevinin olduğudur. Para alış-veriş, biriktirme, ölçüm ve borç erteleme aracı olarak dört amaçla kullanılır. Kripto paralar bu dört işlevden ilk ikisini yerine getirir ancak ölçüm aracı ve borç erteleme aracı olamazlar. İnsanların kripto paralara ve borsaya yatırım yapmasının üç sebebi vardır: Paraya çok ihtiyaç duymak, kolay para kazanılacağına inanmak ve açgözlülük. İnsan beyninin ilkel mekanizması olan kısa vadeye odaklı ve hızlı tatmin peşinde koşan duygusal beyin (sistem I) bir öneriyle karşılaştığı zaman “ödülün boyu ne?” diye düşünür. Buna karşılık riskleri hesaplayan ve uzun vadeye odaklı düşünen beyin (sistem II) “ihtimal ne?” diye düşünür. Ayrıca insan tabiatının önemli bir özelliği de “iyi şeylerin kendi başına, kötü şeylerin de başkalarının başına geleceğine” inanmasıdır. İnsanların “öngörülebilir şekilde akıldışı” olduğunu bilen güler yüzlü dolandırıcıların, hem reklamlar hem de düzmece hikayelerle insanları tuzağa düşürmesi zor olmaz. Ailelerin hem örnek olması açısından, hem de medyadaki haberlerden ve çevrelerinde meydana gelen olaylardan hareketle çocuklarına bu sakıncaları anlatmaları yerinde olur. Hisseden beynin kışkırtmasıyla “dürtü temelli” kararların insanları zor durumda bıraktığını anlatmak gerekir. Ayrıca yeri geldikçe “zahmetsiz gözüken” kazancın çok kere tuzaklar içerdiğini yaşanmış olaylardan hareketle karşılıklı sohbet şeklinde paylaşmak uygundur. Çok kişinin bildiği “bedava peynir fare kapanında bulunur” sözü gerçeği temsil eder.’
PARANIN FONKSİYONLARI
Peki, insanlık önce kıymetli madenleri sonra da kağıt ve kaydi paraları nasıl ‘para’ olarak kabul etti. Bir şeyin ‘para’ olması için ne gerekiyor?
1-Para’nın değişim aracı olması gerekiyor. Yani toplumdaki tüm taraflarca bütün mal ve hizmetlerin ticaretinde kullanılabilmeli. Taraflar mal ve hizmetlerin karşılığında ödedikleri veya kabul ettikleri ‘para’nın daha sonra tekrar başka mal veya hizmet alım-satımında kullanılacağını bilmeli.
2-Ölçü birimi olması gerekiyor. Mal ve hizmet satanlar para olarak ibraz edilen varlığı ‘bedel’ olarak kabul etmeli. Bu bedel üzerinden kayıtlar, borç alacak ilişkileri, takip edilebilmeli.
3-Değer saklama aracı olması gerekiyor. Para, tasarruf ve birikim yapmak için kullanılabilmeli. Bankada mevduat, borsada hisse senedi vb. alınabilmeli.
SADİ UZUNOĞLU/TRAKYA ÜNİVERSİTESİ İKTİSAT BÖLÜM BAŞKANI
‘Tasarruf, yaşam biçiminden ayrı düşünülemez. Maalesef popüler kültür bize sürekli harcama yapmamız gerektiğini empoze ediyor. Öncelikle gençlerin bu kültürden korunması gerekiyor. Genelde gençlere dayatılan yaşam biçimi harcama odaklı. Eğitimini tamamlamış gençlerin çoğunluğu hemen evlenip, ev-otomobil sahibi olma peşinde. Daha yeni hayata atılan ve birikimi olmayan gençler, evlenirken düğün masrafları da dahil, ailelere büyük yük getiriyor. İkinci el piyasası ülkemizde gelişmediği için gençlere yepyeni eşyalarla ev kuruluyor. Bir aile kurulurken, iki ailenin zaten yetersiz olan tasarrufları tamamen harcandığı gibi, bir de borç yükü kalıyor. Sürekli borçlanarak evi eşyayla dolduran insanlar daha sonra bu borçları ödemek için hiç hoşlanmadıkları işlerde çalışmak zorunda kalıyor ve mutsuz bir toplum ortaya çıkıyor. Diğer yandan enflasyon düşük gelir grubunun satın alma gücünü sürekli eritiyor. Yüksek enflasyon her düzeyde gelire sahip olanları etkiliyor ama düşük gelir grubunda olanlar daha fazla etkileniyor. Orta ve üst gelir grupları ise tasarruf konusuna farklı bakıyor. Bu da ülkemizin yapısından kaynaklanan bir sorun. Orta ve üst gelir düzeyine sahip olanlar, örneğin; çocuklarının okuması için özel okulları tercih ediyor. Neden? Çünkü normal okullarda konforlu bir ortam sunamadığımız ve bir yabancı dili öğretemediğimiz için aile anaokulu dahil tüm eğitim sürecine büyük harcama yapmak zorunda kalıyor. Diğer taraftan insanlar yılda birkaç ay kaldıkları yazlıklara büyük para döküyor. Hem bu gayrimenkulleri satın alırken, hem de kullanırken sürekli harcama yapıyor. Toplu taşımamız iyi olmadığı için otomobillere de ciddi harcama yapıyoruz.’
FİNANSAL OKUR-YAZARLIK
Paranın olduğu her yerde aslında bir finansal bir karar söz konusu. Çok farkında olunmasa da, ulaşımda, iletişimde, üretimde, tüketimde vb. her zaman bir finansal karar verip, uygulanıyor. Geniş bir mal ve hizmet yelpazesinin içerisinden herkes kendi gelirine, kültürüne, değerlerine, karakterine uygun seçimler yapıyor. Herkes bir taraftan üreticiyken, bir taraftan tüketici. Pazardan domates alırken de finansal bir işlem yapılıyor, bankada mevduat hesabı açıldığında da. Eve doğalgaz bağlatırken de, arabayla dolaşırken de. Bazı finansal işlemlerin sonuçları hiç düşünülmüyor: Örneğin makinada bulaşık yıkanırken, hem su, hem elektrik, hem makinanın amortismanı, hem deterjan harcanıyor. Bu harcamaların bedeli farklı zamanlarda farklı kurumlara ödendiği için finansal bir işlem olarak değerlendirilmiyor.
Peki, öyleyse finansal okuryazarlık deyince ne anlayacağız? Nedir bu finansal okur-yazarlık? Finansal okuryazarlık TBB (Türkiye Bankalar Birliği) internet sitesinde, bireylerin bütçe yapma, tasarruf, borç alma ve yatırım gibi finansal kavramlar hakkında bilgi sahibi olmaları ve bu bilgileri kararlarında kullanabilme becerisidir, diye tarif ediliyor.
ÜLKEMİZİN TASARRUF SEVİYESİ
Ülkemizin tasarruf oranı dünya ortalamasına yakın olmakla birlikte gelişmekte olan ülkeler ile Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin tasarruf oranlarının gerisinde olduğu görünüyor. Gelir seviyelerine göre sınıflandırılan ülke grubu ve OECD ortalamasına göre tasarruf oranları incelendiğinde ise Türkiye’nin tasarruf oranının OECD ortalamasından yüksek, ancak içinde yer aldığı Orta-Yüksek Gelir grubundan daha düşük olduğu dikkat çekiyor.
Ülkemizde tasarruf deyince konut ilk sırada yer alıyor. Arkasından araba diye devam ediyor. Bu arada altın takı ve yatırım aracı olarak değerlendiriliyor ve çoğu zaman evlerde, kasalarda yani yaygın deyişle yastık altında tutuluyor. Bankalarda altın mevduat hesaplarının açılmasıyla, yastık altı altın yatırımının bir kısmı bankalara kaydı, denilebilir.
Para ve sermaye piyasalarında yatırım kısmına geldiğinde ilk sırayı mevduat ve katılma hesapları alıyor. Hali hazırda döviz tevdiat hesapları toplam mevduatın yarısından çoğunu oluşturuyor. Son dönemde halka arzlar başta olmak üzere hisse senedi piyasalarına bir ilgi olduğu gözleniyor.
TEVFİK ERASLAN/TSPB YÖNETİM KURULU BAŞKANI
‘Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği (TSPB) olarak sektörümüzün gelişimi için hayati öneme sahip olan yatırımcıların bilgilendirilmesi ve finansal okuryazarlık çalışmalarımızı hız kesmeden; çevrim içi etkinliklerimiz, eğitimlerimiz ve çeşitli yarışmalarımızla sürdürüyoruz. Geçen yıl “Birlikte Eğitim” markamızla 35 eğitimde toplam 1.336 kişiye, üniversitelerle iş birliklerimiz kapsamındaysa 51.795 üniversite öğrencisine, sermaye piyasasını tanıtıp, eğitimler verdik. 87 ülkede kutlanan Dünya Yatırımcı Haftası’nın dördüncüsünü, SPK ve Borsa İstanbul A.Ş. iş birliğinde 2020 yılının Kasım ayında on-line olarak gerçekleştirdik. 2014 yılından beri gerçekleştirdiğimiz, ‘Kamera Elinde Geleceğin Cebinde’ kısa film yarışmasına başvurular 28 Mayıs’a kadar sürecek. Sermaye piyasası araçlarının tanıtımına ve yatırım kurallarına yönelik, yatırımcıları bilgilendirme amacıyla değer videoları, animasyonlar yaptık ve bunları sosyal medya kanallarımız üzerinden yayınladık. Değerli konuşmacılarımızın katılımıyla, sermaye piyasalarına yönelik çeşitli konularda ücretsiz online webinarlar düzenliyoruz. Bunlara TSPB YouTube kanalından ulaşılabilir. Covid-19 sürecinin başından bugüne küresel piyasalara paralel bir gelişme Türkiye sermaye piyasalarında da yaşanıyor. Küresel düzeyde düşük seyreden faizler nedeniyle, getiri arayışı ve dijital olanakların artışı, ülkemizde de yatırımcıların sermaye piyasası ürünlerine ilgisinin artmasını sağlıyor. Diğer taraftan makul değerleme fiyatlarından şirketlerin halka arz edilebilmesi ise şirket sahiplerini cesaretlendiriyor. Şirket analizi konusunda yeterli bilgi ve tecrübe sahibi olmayan yatırımcılarımızın, yatırım kararlarını profesyonel kişilerin yardımıyla almalarını öneriyoruz. Sermaye piyasası ile ilk kez tanışan yatırımcıların yatırım fonları aracılığı ile tasarruflarını değerlendirmeye başlaması iyi bir öğrenme imkanı sağlayabilir. Pay senetlerine doğrudan yatırım yapacak yatırımcılarımızın ilgilendikleri şirketlerle ilgili temel bilgileri öğrenmelerini ve kararlarını verirken yatırım danışmanlarından görüş almalarını öneriyoruz. Yatırımcıların sosyal medya yönlendirmeleri, tüyo ve duyumlarla hareket etmemeleri gerektiğini bir kez daha hatırlatmak isteriz.’
BÜTÇE YAPMAK
Finansal okuryazarlığın ilk adımı, gelir ve giderlerin farkında olup, bütçe yapmaktır. Bütçe, belirli bir hedef dönemde gelir ve giderleri gösteren tablo, olarak ifade edilebilir. Devletler yasal olarak her yıl, gelecek mali dönem için bütçe hazırlayarak, gelirler nereden karşılanacak, giderler nerelere harcanacak göstermek zorundadırlar. Şirketler, dernekler, kooperatifler vb. kurumlar da yıllık bazda bütçe yaparak hedeflediği gelir-gider dengesini tutturmaya çalışıyor.
Bireyler için bütçe yapma zorunluluğu yok. O yüzden çoğu kişi gelecekteki gelir ve giderlerini not etmek veya kaydetmek zorunda hissetmez, kendisini. Ancak bütçe yapılmadığında giderleri kontrol olanağı da kalmıyor. Ay sonunda ‘maaş nereye gitti’ diye düşünüyor, pek çok kişi.
Peki, bütçe ne zaman yapılmalı? Kaç yaşında yapmaya başlamalı? Aylık mı, yıllık mı, olmalı? Uzmanlar çocuklara 5-6 yaşlarından itibaren harçlık verilmesi gerektiğini savunuyor. Böylece çocukların parayı, onun satın alma gücünü tanıyabilecekleri, bunun da çocukların karar verme mekanizmalarını geliştireceğini, birikim, tasarruf ve yatırım kavramlarına aşina olacaklarını söylüyor.
Bütçe gelir zamanlamasına göre yapılmalı. Aylık geliri olanlar, aylık bütçe; yıllık geliri olanlar yıllık bütçe yapmalı. İsteyen daha küçük zaman dilimleri için de yapabilir, bütçesini. Bir engel yok yani.
Bütçeye neler kaydedilmeli, kısmına gelindiğinde ise, hedeflenen bütün gelirler ve bütün giderlerin kaydedilmesi öneriliyor. Korkmayın, bu bütçe nedeniyle kimse size hesap sormayacak, vergi istemeyecek. Kendinizle baş başasınız bütçe yaparken. Tabi ki, bütçede hedeflenen gelir ve giderler yer alıyor. Bir de bunun ‘gerçekleşmeler’ kısmı var. Yani dönem sonunda elde etmeyi düşündüğünüz gelir ile gerçekleşen gelir karşılaştırılmalı, sapmaların nedeni tesbit edilmeli. Yine gerçekleşen giderler hedeflenenden ne kadar ayrışıyor, negatif veya pozitif ayrışmaların nedeni bir yere not edilmeli. Gelecek aylarda tekrarlayacak harcamalar ve bir defalık giderler ayrıştırılmalı ki, sonraki bütçelerde hedeflenen seviyelere ulaşılsın.
ÖZLEM DENİZMEN/MONEYE KURUCUSU
‘İnsanın kendini yönetmesi çok zorlaştı. Sürekli çevreden gelen bir ‘al’ baskısı, parmaklarımızın ucunda bir tıkla evinize gelen her türlü ürün, sürekli çıkan yenilikler ve indirimler… Bizim temel ihtiyacımız kendimizi kontrolde hissetmek, para konularında kontrolün bizde olmadığını hissediyoruz. Öncelikle 'Zaten gelen para gidiyor niye bütçe yapayım?' demeyin. Bütçe ile bugününüzü anlar, yarınınızı planlarsınız. Para biriktirmek için önce bütçe yapmak gerekir. Bütçe yaparken harcamalarınızın nerelere gittiğini yazın. Hangilerinin istek, hangilerinin ihtiyaç olduğunu görün. Geliriniz elinize geçer geçmez, harcama yapmadan önce en az yüzde 10’unu birikime ayırın. Birikimin doğru formülünü hatırlayın. GELİR – BİRİKİM=GİDER. Bütçe yapmak ne kazandırıyor, derseniz; şeffaflık ve bilgi. Neyin nereye gittiğini gördüğümüz zaman, harcamalardan kısabileceğimiz alanları da daha net planlayabiliriz. Örneğin; bütçe yaptığımızda kıyafete ne kadar para ayırmak istediğimizi önceden planlayıp paramıza yön veririz. Yön verilmeyen para yönünü bulamaz. Bir başka örnek, her gün iki paket sigara içen biri, bunun ayda 1000 TL’ye karşılık geldiğini sadece bütçe yaptığı zaman görebilir. Görmediğimiz şeyleri yönetemeyiz. Örneğin; tasarruf uygulaması olan Moneye, günlük olarak sizinle konuşup zihin haritanızı ve davranışlarınızı değiştirmenize yardımcı olan bir arkadaş. Böylece o ‘yapamıyorum’ dediğiniz ev peşinatı, bir bakmışsınız hesabınızda. ‘
TASARRUF NASIL YAPILIR
Bütçede gelir ve giderin birbirine denk olması, beklenmeyen giderler için kasanın boş olacağı anlamına geliyor. Sağlık problemleri, eğitim harcamaları, olası kaza-bela, ev-araba gibi büyük montanlı ihtiyaçlar ve en önemlisi yaşlılık için tasarruf, birikim yapmak gerekiyor. Birikim yapmanın yolu da, bütçede gelirlerin giderlerden fazla olmasından geçiyor. Pek çok kişi için gelirleri artırmanın yolları çok kısıtlı. Ek bir gelir yaratmak için ikinci bir işte veya part-time çalışmak, bütçede fazla yaratmak çoğu zaman mümkün olmayabilir. Bu kez bütçenin gider tarafına odaklanıp, giderleri kısmak gerekebilir. Evet, haklısınız, giderleri kısmak da çok güç, sınırlı gelirlerle ihtiyaçların karşılanması ve üstüne da tasarruf etmek… Hele bu salgın ortamında…
Gelirin ne kadarını tasarruf etmeli, sorusunun cevabı herkese göre değişmekle birlikte, yüzde 10 ile yüzde 25 aralığı, uzmanlar tarafından çoklukla dile getiriliyor. Yüzde 10 biriktirilemiyorsa, birikim yapılmasın mı? Ne kadar birikim yapılabiliyorsa, en iyi tasarruf odur. Yüzde beş, hatta yüzde bir. Önemli olan biriktirebiliyor, olmaktır.
Tasarruf etmek pek çok insan için zor. İşin içine davranışsal finans giriyor. Finansal okur-yazarlık giriyor, kişilik özellikleri, psikoloji, gelir, tüketim alışkanlıkları, sosyal çevre, devlet destekleri, vergi uygulamaları vb. etmenler kişinin tasarruf eğilimini etkiliyor. Tasarruf etmek isteyip de bunu başaramayanlara yardımcı olacak pek çok dijital uygulama devreye alınıyor. Bunlardan bazıları gelir ve giderleri kaydetmeye yarıyor. Ayın sonunda durum muhasebesini kolaylaştırıyor.
Uzmanlar alışverişlerde, ‘istek mi, ihtiyaç mı’ sorusunun cevaplanmasını istiyorlar. Reklamlar ve moda yoluyla yönlendirilen tüketiciler’, ‘ucuz’ algısıyla belki de hiç kullanmayacağı ürünleri satın alıyor. Buna karşı durmak her ne kadar zor olsa da, bireyin kendisine yönelteceği ‘istek mi, ihtiyaç mı’ sorusu, ihtiyaçların hiyarerşik bir sıralamada giderilmesini sağlayabilir. Gereksiz alışverişleri önleyebilir, gereksiz borçlanmalardan kaçınılmasını sağlayabilir.
Diğer yandan insanları tasarrufa yönlendirmek için çok farklı arayışlar var. Bazı dijital uygulamalar alış-verişin belli bir kısmını tasarrufa yönlendiriyor. Böylece hem alış-veriş yapılıyor, hem de biriktiriliyor. ‘Tüketim yoluyla tasarruf’ uygulamaları harcamanın belirli bir kısmını birikim hesaplarına aktarıyor. Bu tür uygulamalar yurtdışında devreye girmeye başladı.
SEDA PEKSEVİM/BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ ARAŞTIRMACI
‘Son yıllarda, davranışsal ekonomi ve finansal teknolojinin birleşmesi ile bireylerin tasarruflarını arttırmaya yarayan çeşitli dijital platformlar faaliyete başladı. Bu uygulamalardan en dikkat çekenlerden biri ise, ‘tüketim yoluyla tasarruf’ platformları oldu. Tüketim davranışını tasarruf alışkanlığına dönüştüren bu uygulamalarda, bireylerin günlük alışverişlerinde (ör. yiyecek
veya kıyafet) yaptıkları ödemelerin belirli bir kısmı otomatik olarak tasarruf hesaplarına aktarılıyor. Bununla beraber, çeşitli promosyonlar ile bireylerin emeklilik hesaplarına ek katkılar da
sunuluyor. Örneğin, 3TL’ye ekmek alan bir kullanıcının hesabına bu tüketimin belirli bir yüzdesinin yanında, anlaşmalı süpermarket tarafından da 1TL’lik ek bir katkıda bulunuluyor. Dünya’da tüketim yoluyla tasarruf uygulamaları, Meksika, İspanya, ve Avustralya’da aktif olarak kullanılmakta. Örneğin,
Meksika’da 2018’de ‘Miles for Retirement’ adıyla faaliyete başlayan mobil aplikasyon halihazırda 100.000 üyeye sahip ve üyeler toplamda 2 milyon dolara ulaşan düzenli katkılarda bulunmakta. İspanya’da da ‘Pensumo’ adıyla benzer bir uygulama yaklaşık 10.000 üyeye ulaştı. Avustralya’da ise, kadınların emeklilik birikimlerinin arttırılması için, SuperSuper adı altında benzer bir uygulama faaliyete geçti. 'SuperSuper' platformunun tahminlerine göre, bu uygulama sayesinde Avustralya’daki ortalama bir tüketici, 40 yılın sonunda, $65.000’lık reel bir emeklilik birikimine sahip olabilir. Tüketim yoluyla tasarruf uygulamaları, özellikle birikim yapmakta zorlanan, düşük gelirli ve kayıt dışı çalışan ve/veya BES’e dahil olmak istemeyen nüfusa, emeklilik geliri yaratılabilmesi açısından kullanılabilir. Emeklilik sistemlerinin dördüncü ayağı olarak nitelendirilebilecek olan bu platformların, Türkiye gibi tüketime dayalı bir büyüme modeline sahip olan ülkelerde, tasarrufların arttırılmasında önemli bir potansiyele sahip olduğu söylenebilir.’
BORÇLANMA
Peki, bütçe de hedeflenen gelirlere ulaşılamıyor, ya da giderler hedeflenenin çok üstünde gerçekleşiyor ise dışarıdan ek kaynaklara başvurulabilir. Ek kaynaklar borç almak veya bağış, yardım vb. yollarla sağlanabilir. Bu dönemde dışarıdan alınabilecek bağış ve yardımların miktarı ve süresi çok sınırlı olacağından, ihtiyaçların giderilmesi için en kestirme yol borçlanma gibi görünüyor.
Borçlanma, belki de ilkçağlarından beri bilinen ve uygulanan bir yöntem. Tarım toplumunda ürünler yılın belirli dönemlerinde hasat edilebildiği için, hasata kadar olan ihtiyaçlar ancak borç ile giderilebiliyordu. Günümüzde hem borçlanmanın kolaylaşması hem de sürekli tüketim yapması için uyarılan bireyler, artık neredeyse borçlanmadan bütçelerini denkleştiremiyorlar.
Geçmişte borçlanma ihtiyacı eş-dost, aile, arkadaşlar aracılığıyla karşılarken son 40 yılda bankalar öne çıktı. Özellikle kredi kartlarının yaygınlaşmasıyla neredeyse borcu olmayan kimse kalmadı. Kredi kartları kaydi paranın dolaşıma girmesini sağlayan yenilikçi bir buluş. Üstelik banka hesabında para olması bile alışveriş yapılabiliyor ve daha sonra belirlenen bir tarihte extre tutarı ödenebiliyor. Hatta taksitle alışveriş olanağı sağlıyor. Ama kredi kartının getirdiği kolaylık, bazen insanların kendilerini kontrol edememesine ve gelirinin çok üstünde harcama yapmasına neden oluyor. Özellikle taksitli alışverişler bir süre sonra birbirinin üzerine yığılarak, ödenmesi imkansız noktalara ulaşabiliyor.
Peki, öyleyse hangi amaçla borçlanmalı veya neden borç almalı? En basit cevap, alınan borç katma değer sağlamalı, artı değer yaratmalı. Örneğin, kira ödemektense ev almak için borçlanılabilir. Fakat alınan evin değeri ile kira getirisini karşılaştırmak ve kira çarpanın düşük olmasına dikkat etmek gerekir. Diğer yandan alınan borç, ödeme kapasitesini aşmamalı, sağlık, eğitim, beslenme ve barınma gibi yaşam giderlerini karşılayacak gelir kalmalı, geriye.
ATTİLA KÖKSAL/FODER (FFİNANSAL OKURYAZARLIK DERNEĞİ) BAŞKANI
‘Dünyadaki yetişkin insanların %9'u net borçlu durumdadır. Milyarlarca insanın kredi kullanamadığını göz önüne alırsak bu oran hiç de düşük değildir. Bir amaç uğruna ve geri ödemesi planlanarak alınan borç, iyi borçtur. Örneğin, ev satın almak için bankadan makul faizli bir ev kredisi kullanmak, makul fiyatla alınan bir evi finanse etmek için iyi bir araçtır. Ne amaca hizmet ettiği belli olmayan, kontrolsuzca alınan borç ise kötü borçtur. Örneğin; kredi kullanarak tatile gitmek veya ihtiyaç duyulmayan bir şeyi satın almak önemli hatalardır. Borçlanma aracı olarak kullanılan kredi kartları bilinçli bir şekilde kullanıldıklarında, bütçe yönetimine katkı sağlarlar. Ancak, kartları bilinçsizce kullanmak kişileri hem maddi çöküşe hem de ruhsal bunalıma sürüklemektedir. Ülkemizde çok fazla yüksek borç sahibi kişinin olmasının en temel sebebi, vatandaşların finansal planlama yapmayıp, gelir-harcama dengelerini sağlıklı kuramamalarından kaynaklanmaktadır. Gereksiz bir şey için çok fazla risk almak bireylerin geleceği için olumlu sonuçlar doğurmayacaktır. Bir plan çerçevesinde yapılacak borçlanmalar, bütçeye katkı sağlayabilir. Kredi kartı limiti, gelirimiz ve gündelik harcamalarımızın boyutu ile orantılı olmalıdır. Harcamaları düzenli olarak kontrol ederek, finansal durumumuzun muhasebesini yapmak gerekir. Kredi veya kredi kartı taksitleri için bir finansal plan oluşturulmalı ve ödemeler bu doğrultuda yapılmalıdır. Doğru planlandığında, taksitler kullanıcılara önemli bir fayda sağlar. Kredi kartı ve kredi ödemelerinin zamanında ve olabildiğince tam olarak yapılmasında fayda vardır. Özellikle kredi kartı ekstrelerinin ödenmeyen kısımları zamanla birikip ciddi bir borç yükü yaratabilir. Aylık taksit ödemeleri, sabit giderler düştükten sonra kalan, kullanılabilir aylık gelirin %50'sini geçmemelidir.’
TASARRUF-BİRİKİM-YATIRIM
Tüketime o kadar alıştık ki, neredeyse tüketmeden mutlu olamıyoruz, sevinemiyoruz, eğlenemiyoruz. Sorun şu ki, bu kadar tüketimi karşılayacak gelir sağlamak her geçen gün zorlaşıyor. Eskiden ‘Ekmek aslanın ağzında’ denirdi. Şimdi ‘ekmek aslanın midesinde’ deniyor. İçinden geçtiğimiz şu salgın günlerinde, tasarruf yapmanın ne kadar önemli olduğu bir kez daha anlaşıldı. Ancak sadece tasarruf yapmak yetmiyor. Tasarrufları birikime ve doğru yatırımlara dönüştürmek de önemli. ‘Her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır.’ Herkesin tasarruf ve birikim kabiliyeti, yatırım anlayışı da farklıdır. Tasarrufların birikime, birikimin de yatırıma dönüşmesi bir süreçtir. Bu süreç, çoğu zaman deneme-yanılma yöntemleriyle ilerliyor.
İşte finansal okuryazarlık becerisi, deneme-yanılmada uğranılacak zararları azaltarak, bireyi koruyor. Gelir-gider kavramlarının içselleştirilmesinden itibaren, bütçesini yapan, harcamalarını kontrol eden, biriktiren birey, yatırımlarını da akılcı, bilgili, risk ve getiri farkındalığı ile yapıyor.
YATIRIM
Gelirin giderlerden fazla olan kısmına tasarruf deniyor. Ancak bu tasarruflar gelir sağlayıcı bir yatırıma yönlendirilmez ise, enflasyon tasarrufları kemiriyor, eritiyor. Aslında her yatırım en başta enflasyon ile yarış içerisinde. Enflasyonun altında kalan getiri, bir önceki döneme göre satın alma gücünü kaybetmiş, demektir. Yani önce enflasyonu yenmek, sonra da bunun üstüne extra bir getiri sağlayabilmek gerekir ki, yatırımın bir gelir sağladığından söz edilebilsin.
Peki, hem enflasyonu yenip hem de getiri nasıl sağlanacak? Hangi yatırım araçları buna uygundur?
Para ve sermaye piyasalarına yatırım denildiğinde risk ve getiri bir terazinin iki kefesi gibidir. İkisi dengede olmalıdır. Riski çok düşük olan yatırım araçlarının getirisi de çok düşüktür. Riski yüksek olanların getirisi de yüksektir. Ancak yatırım yaparken hiçbir zaman tek bir yatırım aracına yatırım yapılmamalı. Portföy çeşitlendirilmeli. Bireyin yaşına, gelirine, risk algısına uygun bir portföy oluşturulmalı. Şimdi gelin yatırım yapılabilecek araçlar neler, bu yatırım araçlarının riskleri nelerdir, yatırım araçlarını almak için ne yapmalı, nereye müracaat etmeli, sorularına cevap arayalım.
SABİT GETİRİLİ YATIRIMLAR
Sabit getirili yatırım denildiğinde belli bir vade sonunda elde edilecek olan getirinin önceden belirli olduğu yatırımlar anlaşılır. Yani, sabit getirili yatırım araçlarında iki unsur başlangıçta biliniyor. Ne kadar getiri elde edileceği ve yatırımın ne zaman sona ereceği, yani vadesi. Sabit getirili yatırım kavramı aslında bir çatı oluşturuyor, vadesi ve getirisi belli olan bütün yatırımlar üzerinde. Dolayısıyla sabit getirili yatırım araçlarından faiz getirisi sağlayanlar var, katılma hesapları gibi kar payı sağlayanlar var.
Sabit getirili yatırım araçları bir borç-alacak durumunu ifade ediyor. Bunlardan bazılarının karşılığında bir menkul kıymet vardır: Tahvil-bono, kira sertifikaları, gelir ortaklığı senetleri, varlığa dayalı menkul kıymetler, ipoteğe dayalı menkul kıymetler vb. Bu menkul kıymetlere yatırım yapanlar, karşılığında bu borcu temsil eden bir menkul kıymet alıyorlar.
Sabit getirili yatırım araçlarının diğer kısmı vadeli mevduat, katılma hesapları, döviz tevdiat hesapları, altın hesapları gibi karşılığında bir menkul kıymet olmasa da, vadesi ve getirisi önceden belli olan yatırımlardan oluşuyor.
Bir menkul kıymet karşılığında ihraç edilen sabit getirili yatırım araçları Borsa İstanbul Borçlanma Araçları Piyasasında işlem görüyor. Bir banka veya aracı kurumda açılacak yatırım hesaplarından bu yatırım araçlarına alım-satım emri verilebilir. Gelin, belli bir vade sonunda ne kadar getiri sağlayacağı belli olan yatırım araçlarına bir göz atalım:
EMRAH LAFÇI/ EKONOMİST
‘Sabit Getirili Menkul Kıymet(SGMK) bir borçlanma aracıdır. Bir çeşit ödeme taahhüdüdür. SGMK ihraç eden kurum; menkul kıymet üzerinde yazan tutarı (nominal değer), menkul kıymet üzerinde yazan vadede, bu menkul kıymeti elinde bulunduran kişiye-kuruma ödeyeceğini taahhüt eder. Devletler ve özel şirketler de SGMK ihraç edebilirler. Borçlanan taraf için SGMK bir borçlanma aracıyken, bu senetleri alan taraf için bir yatırım aracıdır. Tahviller kuponlu ya da kuponsuz ihraç edilebilirler. (Kupon belirli aralıklarla tahvili elinde bulundurana, borçlu tarafından yapılan ara ödemelerdir.) Tahvilin diğer getirisi de nominal bedel ile ihraç fiyatı arasındaki sermaye kazancıdır. Eğer ihraç fiyatı nominalden küçükse tahvil iskontolu, büyükse tahvil primlidir. Tahvilin primli olması için kupon ödemelerinin piyasa faiz oranlarından yüksek olması gerekir. Kupon ödemesinin gerçekleştirileceği oranlar sabit olabileceği gibi değişken de olabilir. Bunlara değişken faizli tahviller denir. En tipik örneği enflasyona endeksli tahvillerdir. Tahvillere ilişkin risklerin başında gelen temerrüt riski, vade geldiğinde borçlunun borcunu geri ödememe riskidir. Bu yüzden borçlunun kredibilitesi ne kadar düşükse borçlanma faizi de o kadar yüksek olur. Diğer taraftan tahviller faiz riskini de barındırır. Vadeye kadar elde tutulduğunda vaad edilen getiriler elde edilir ama bu arada piyasada faiz yükseldiyse alternatif getirilerden mahrum kalınır. İkinci el piyasada vadeden önce satılırsa da yükselen faizler tahvil yatırımcısına zarar ettirir, ekstrem koşullarda anaparadan kayıp dahi oluşabilir. ‘
Tahvil: Kamu ya da özel sektör şirketleri tarafından ihraç edilen vadesi bir yıldan uzun olan borçlanma araçlarıdır. Kamu tarafından ihraç edilen Türk Lirası cinsinden tahvillere Devlet İç Borçlanma Senedi (DİBS) denirken, yurtdışında yabancı para (dolar, Euro) cinsinden ihraç edilenler Eurobond adını alıyor.
Bono: Kamu ya da özel sektör şirketleri tarafından bir yıldan daha kısa vade için ihraç edilirler. Bankalar tarafından ihraç edilen bonolara finansman bonosu adı veriliyor.
Kira Sertifikaları: Kamu veya varlık kiralama şirketleri tarafından ihraç edilen kira sertifikaları, bir hakkın, bir varlığın finansmanını sağlıyor. Bu hak veya varlıktan elde edilen gelir, payları oranında hak sahiplerine dağıtılıyor. Kira getirisi sağlayan bir borçlanma aracıdır.
Gelir Ortaklığı Senetleri: Kamuya ait köprü, baraj, elektrik santrali, hava-deniz-karayolu ulaşımı ya da telekominikasyon sistemleri gibi büyük harcama gerektiren altyapı yatırımlarının gelecekteki gelirine ortak olmak üzere çıkarılan borçlanma araçlarıdır. Gelir ortaklığı senetleri mülkiyet hakkı vermiyor, sadece belli bir dönemin gelirine ortak olmayı sağlıyor.
Varlığa Dayalı Menkul Kıymetler: Banka ve benzer finans kurumlarının, verdikleri krediler karşılığındaki alacaklarını dayanak göstererek, ihraç ettikleri borçlanma aracıdır.
Varlık Teminatlı menkul kıymetler: Bankalar, finansal kiralama, faktöring, finansman şirketleri ve gayrımenkul yatırım ortaklıkları tarafından ihraç edilen ve karşılığında bu kurumların alacaklarının teminata alındığı borçlanma araçlarıdır.
Mevduat/katılma hesabı: Vadeli mevduat, katılma hesabı ve döviz tevdiat hesapları en çok kullanılan yatırım yöntemi. Aslında bankaya borç vermek demektir. Bankalarda açılan mevduat, katılım ve kıymetli maden cinsinden hesapların 150 bin liraya kadar olan kısmı TMSF (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu) tarafından koruma altındadır.
Repo/ters repo: Repo, bankalarca bono, tahvil gibi bir menkul kıymeti, belli bir faiz oranı üzerinden belli bir vade sonunda geri almak üzere yapılan, satış işlemidir. Bu işlemde menkul kıymeti belli bir vade sonunda geri almak üzere satan banka, repo; bu menkul kıymeti alan kişi ya da kurum, ters repo yapmış olur.
Sabit Getirili yatırım araçlarının kamu tarafından ihraç edilen tahvil, bono, eurobond, gelir ortaklığı senedi, kira sertifikası vb. borçlanma araçlarına topluca kamu borçlanma araçları deniyor. Yatırım dünyasında kamu borçlanma araçlarının düşük riskli olduğu kabul edilir. Dolayısıyla getirileri de düşüktür. Özel sektör tahvilleri kamu borçlanma araçlarına göre bir nebze daha yüksek risk ve yüksek getiri içerir.
Sabit getirili menkul kıymetlerin en büyük riski, faizlerin yukarı yönlü hareket etmesidir. Satın alındığı dönemdeki faiz oranının üstünde oluşan her faiz seviyesi, bu tür menkul kıymetlerin değerinin düşmesine neden olur. Sabit getirili menkul kıymetlerin satın alındığı dönemde vadesi ve getirisinin belli, burası tamam. Bu menkul kıymetlere yatırım yapanlar vadesine kadar beklediği sürece başlangıçta belli olan getiriyi elde ederler. Burada bir sorun yok. Ancak düşük faiz seviyelerinden alıp, yüksek faiz seviyelerinden satış yapmak gerekir ise, bu durumda sadece getirinin azalması değil, ana parada da kayıplar oluşabilir.
DEĞİŞKEN GETİRİLİ YATIRIMLAR
Sabit getirili yatırım araçlarına yatırım yapıldığı anda ne kadar getiri sağlayacağı ve hangi vadede yatırımın geri döneceği bellidir, demiştik. Halbuki değişken getiri sağlayan yatırım araçlarında ne kadar süreyle yatırımın devam edeceği veya ne kadar getiri sağlayacağı tamamiyle yatırımcının beklentileri ve davranışlarına bağlıdır. Bu tür yatırım araçlarında bir getiri vaadi yoktur. Vadeyi yatırımcı kendisi belirler. İsterse ve ürünün işlem gördüğü piyasa da buna uygun ise anlık işlemler yapabilir, isterse yıllarca yatırımını bekletebilir. Örneğin kripto paralarda 7/24 işlem yapabilmek mümkün iken, isteyen yatırımlarını soğuk cüzdana çekerek yıllarca bekleyebilir. Değişken getiri sağlayan yatırım araçlarının en bilineni hisse senetleri iken, kıymetli madenler, vadeli işlemler, varantlar, opsiyonlar, yatırım fonları ve bireysel emeklilik fonları diye bir sıralama yapılabilir. Kripto paralar da henüz çok yeni olmalarına karşın bilinirlilikleri oldukça yüksek.
Değişken getirisi olan yatırım araçları yüksek risk içerdiği için, bunlara doğrudan yatırım yapmak isteyenlerin küçük miktarlarla deneme yaparak, piyasayı, risklerini, işlem aşamalarını öğrenmesi yerinde olacaktır. Gelin, şimdi sırasıyla getirileri değişken yatırım araçlarının neler olduğuna bakalım:
HİSSE SENETLERİ
Bir şirketin sermayesine katılımı, ortaklığı temsil eden kıymetli evraktır, hisse senedi. Bu yatırımların belli bir vadesi ve belli bir getiri taahhüdü yoktur. Belirli bir vadesinin bulunmaması yatırımcılarının anlık vadelerden sonsuz vadeye kadar işlem yapabilmelerini sağlar. Borsalarda işlem gören hisse senetleri fiyatları, sürekli bir dengelenme arayışıyla dalgalanır. Hisse senetleri yatırımcılarına temettü hakkı, rüçhan hakkı ve oy hakkı verir.
-Temettü hakkı; hisse senetlerini ihraç eden (piyasada halka arz eden) şirketin, faaliyetleri nedeniyle oluşan kardan, ortaklarının hissesi olanında faydalanmasıdır.
-Rüçhan hakkı; bedelli sermaye artışı durumunda mevcut ortaklara hisseleri oranında yeni sermayeye katılma hakkı verir. Ortaklar sermaye artışına katılmayacak ise haklarını satabilirler.
-Oy hakkı: Bir şirketin sermayesine katılan ortaklar, hissesi oranında şirketin yönetimine girme ve genel kurulda oy kullanma hakkına sahip olur.
Peki, hisse senedi yatırımı yapanlar nasıl gelir elde ederler? Hisse senedi yatırımı üç farklı şekilde gelir elde edilmesini sağlar. Birincisi temettü geliri elde etmek, ikincisi alım-satım yaparak sermaye kazancı elde etmek, üçüncüsü ise hisse senedini elinde tutarak değer artışından faydalanmak.
Neden bazı şirketlerin hisse senetleri borsada işlem görüyor da, bazıları görmüyor? Şirketlerin borsada işlem görmesinin yöntemi nedir? Son dönemde halka arz terimini duymayan kalmamıştır. Halk arz edilmek demek, bir şirketin borsa ve SPK’dan gerekli onayları alarak borsa kotunda işlem görmeye başlamasıdır. Halka arz edilen şirketler ya talep toplama yoluyla, ya da borsada satış yöntemini kullanarak, piyasaya çıkıyor. Şirketlerin ilk defa piyasaya çıkması, yani halka arzdan hisse senedi almak ‘birincil piyasa’ olarak adlandırılıyor. Daha sonra hisse senetlerinin borsada sürekli müzayede sistemiyle işlem görmesi ‘ikincil piyasa’ işlemleridir.
Hisse senetleri borsalarda işlem görüyor ama hisse senedine yatırım yapmak isteyenler doğrudan borsaya emir veremiyor. Önce banka ve aracı kurumlarda yatırım hesabı açılması gerekiyor. Yatırım için alınması gereken hissenin bir adedinin fiyatı alt limit olarak değerlendirilebilir. Herkes dilediği kadar yatırımını hisse senedi yatırımına yönlendirebilir.
Hisse senedi yatırımları riskli yatırımlardır. Bu nedenle riski dağıtmak için tek bir hisse senedine yatırım yapmamak, hisse senedi portföyünü çeşitlendirmek gerekiyor. Hatta sadece hisse senetlerinden oluşan bir portföy de, riski yüksekli bir portföydür. Bu riski dağıtmak için portföye sabit getirili yatırım araçları, kıymetli madenler ve döviz cinsinden varlıklar dahil edilebilir.
BAKİ ATILAL/A1 KAPİTAL ARAŞTIRMADAN SORUMLU GEN.MÜD.YRD.
‘Hisse senetleri likit enstrüman olduklarından kolayca nakde çevrilebilirler. Bir hisseye yatırım yapılması, o şirkete ortak olmak demek iken, temettü ve sermaye artırımına katılma hakkı verir. Bedelli ve Bedelsiz sermaye artırımına iştirak hakkı doğar. Eğer tasfiye durumu söz konusu olursa tasfiyeden pay alma hakkı da korunur. Hisse senedine yatırım, hem kısa hem uzun vadede yüksek getiri elde etme fırsatı sağlar. Birikimlerin reel piyasaya aktarılmasını sağlarlar. Yatırımı için bir üst veya alt sınır yoktur. Hisse senedi, risk profili “Çok Yüksek Risk” olan müşteriler ile uyumludur. “Çok Yüksek Risk” risk profili ile uyumlu ürünler, daha yüksek yatırım riski içerdiği için fiyatlarında büyük oranda dalgalanma yaşanma ihtimali olan yatırım ürünleridir. Hisse senedi alım satımında, payların değer kaybetmesi halinde zarar etme ve yatırım yapılan şirketin iflası halinde yatırılan paranın tümünü dahi kaybetme riski olduğunu bilmek gerekiyor. Bu nedenle yatırımcıların risk iştahı ve profili bu ürüne uygun olmalıdır. Risk, farklı sektörler ve hisseler arasında dağıtılmalı. Alım-satımlarda duyguları işin içine mümkün olduğunca katmamalı. Hisse senedi yatırımı için uygun bulunan tutar önceden belirlenmeli. Asla tüm para borsaya yatırılmamalı. Hissesi alınacak şirket ve piyasası /sektörü analiz edilmeli. Büyümekte olan sektörler ve şirketler tercih edilmeli. Belirlenen hisse senedinin hangi ekonomik gelişmelerden etkilendiği öğrenilmeli. Ortaklık yapısı iyi analiz edilerek, faaliyet raporları, mali tabloları incelenmeli. Mutlaka çıkış stratejisi belirlenmeli.’
KIYMETLİ MADENLER
Kıymetli madenlerin en bilineni olan altın; sadece bir yatırım değil, aynı zamanda bir gelenek olup, öncelikle geçmişe dayanan ve toplumun kültürel kodlarında geleneğe dönüşmüş ritüellerin bir parçasıdır. Doğum, nişan, evlilik gibi önemli olaylarda altın bir kutlama hediyesi olarak gelenekselleşmiş bir araç iken, aynı zamanda toplumsal itibarı da temsil ediyor. Altının takı olarak taşınması, toplumda bir zenginlik ve refah göstergesi olarak yüzyıllardır rol oynuyor. Tüm bu özellikleri ile altın, toplumumuzda bir yatırım aracından çok daha fazlası olarak kabul görüyor. Altının toplumsal pratiklerin bir parçası olması, geleneklerle olan bağlantısı ve toplum gözünde bir ‘zenginlik’ algısı olması, yatırım aracı olarak tercih edilmesini de sağlıyor. Altının yatırım olarak saklanması ya da biriktirilmesinde kadının rolü daha çok ön plana çıkıyor. Takı olarak kullanılması, yatırımın direkt olarak kişinin üstünde taşınmasını da mümkün kılıyor. Birikimlerin somut bir materyale dönüşmüş olması, her an ulaşılabilir ve taşınabilir olması, kontrolün kişide olduğunu hissettiriyor. Bu noktada altının geleneksel bir yöntem olarak, yastık altında, evde saklanması, kuyumcuda bozdurulabilmesi, ihtiyaç durumunda istendiği kadarının istendiği anda nakde çevirebilmesi güvenli hissedilmesini sağlıyor. Özellikle son 20 yıldır hem yukarı yönde hareket eden ons altın fiyatı, hem de Dolar/TL’deki yukarı yönlü hareket, altının her zaman kazandıracağı gibi bir inancı sağlamlaştırıyor.
Toplumumuzda altın yatırımı için ana müracaat merci kuyumcular olmakla birlikte, bankalarda da altına endeksli mevduat hesapları açmak mümkün. Diğer yandan kamu tarafından ihraç edilen altına dayalı kira sertifikaları, altın bazında getiri sağlıyor. Aracı kurumlar ve bankalar aracılığı ile Borsa İstanbul’daki Kıymetli Madenler ve Kıymetli Taşlar Piyasasında işlem yapmak mümkün iken, vadeli işlemler piyasasında da altın kontratları alınıp-satılabiliyor.
BELGİN MAVİŞ/BLG DANIŞMANLIK KURUCU ORTAĞI
‘Türk insanı geleneksel yapısından kaynaklı olarak altın ile yüzyıllardır kopmayan bir bağ içinde. Düğünler..Doğumlar..Sünnetler..Nişan ve Sözlenmeler ..Evlilik yıldönümleri …Sevgililer Günü ve dahası.. Altın sadece bir süs bir aksesuar değil, aynı zamanda ‘Ak Akçe’ olarak bir yatırım aracı olmuştur. Her yerde ve her zaman paranın yerini alma özelliğinin yanı sıra ‘Güvenli Liman’ olarak yastık altına saklanan değerli bir emtia ve yatırım aracıdır. Türkiye 2021 yılbaşı itibariyle 595 ton ile Dünyada 11. Sırada yerini korurken Nisan ayı itibariyle TCMB Rezervlerinde altın miktarı 720 ton civarına yükselmiştir. Tüm bunlar halkın altını geleneksel yapı içinde değerlendirmesine ve ‘’Al, Bekle, Kazanırsın’’ düşüncesiyle ‘’Güvence’’ olarak biriktirmesine neden oluyor. Bununla birlikte Altın yatırımcısı getiri odaklı ve güvenli liman olarak altına yönelse de ‘Alternatif Getiri’ hesaplaması ya da ‘Bekleme Maliyeti’ hesaplaması yapamıyor. Diğer alternatifleri(Borsa Hisse Senedi Yatırımı-Yatırım Fonları-Bireysel Emeklilik Fonları-Viop gibi) tam olarak bilmiyor ya da parasını kaybedebilme ihtimaline sıcak bakmıyor. Yatırımcıların bir kısmı da faize olan mesafeli duruşu nedeniyle, parasının enflasyon karşısında alım gücünü koruması adına yatırımlarını döviz ve altına yöneltiyor. Sonuç olarak yatırımcıların risk ve getiri hesaplamasını yapmakta zorlanması, alım seviyesi ve kar realizasyonu noktasında bilinçli olmaması ne yazık ki, kazancını azaltan ve bazı durumlarda ana paradan kayıpları da beraberinde getiriyor. Bununla birlikte halkın altın yatırımlarında uzman desteği alma konusunda çekimser davranması ve güven duymayarak parasını kendi değerlendirme isteği de, parasının değer kaybında etkili olan olumsuzluklardır, denilebilir.’
TÜREV ARAÇLAR
Türev işlemler en kaba anlatımla; ilerideki bir tarihte teslimatı yapılmak üzere herhangi bir malın veya finansal aracın bugünden alım-satımının yapılması işlemidir. Bu işlemler; forward, futures, options ve swap adı verilen türev piyasalarda yapılan işlemlere verilen genel isimdir. Yani spot piyasa denilen; takasın aynı gün ya da çok kısa sürede yapıldığı piyasadan farkı, işlemin içine zaman unsurunun girmesidir. Spot piyasayı; iki boyutlu yani alan ile malı satanın parasının takasının, hemen ya da çok kısa sürede yapıldığı bir piyasa olarak tanımlarsak, türev piyasalarda bu takas işlemi, ilgili işlemin vade sonunda gerçekleşir. İşin içine vade girdiği için de bu vadeye üçüncü boyut yani derinlik denilebilir. Derinliğin hesaplanması da bu piyasaların en önemli özelliğidir. Bu nedenle vade sonunda yapılacak teslimat için bugünden o mal ve finansal aracın fiyatının doğru hesaplanabilmesi elzemdir.
Türev piyasalarda kaldıraçlı işlemler yapılır. Ne demek kaldıraçlı işlem? Üzerine kontrat yapılan senedin, endeksin, paritenin, kıymetli madenin, petrol vb. nin spot piyasadaki fiyatının belli bir oranı, yüzde on, yüzde beş, bazı piyasalarda yüzde bir teminat yatırılarak, türev piyasalarda işlem yapılabilir. Teminat oranını borsa belirler. Teminat oranı ne kadar düşük ise doğru yöndeki pozisyonlar o kadar kazanç; ters yöndeki pozisyonlar o kadar zarar oluşturur. Bu nedenle, çok kazandırabileceği gibi çok can yakıcı olabilir, türev piyasalardaki yatırımlar. Bu piyasalarda 3 tür işlem yapılmaktadır:
-Riskten Korunma: Türev piyasaların oluşma sebebi riskten korunma (hedging) isteği içinde olanlardır. Spot piyasada alınan riskin uzun dönemde fiyat oynaklık riskinden korunma amacıyla bu piyasaya gelenler, bu sınıfta yer alırlar. Yani Dolar/TL’nin yükselmesinden endişe eden bir ithalatçı türev piyasalarda olası yükselişlere karşı aldığı pozisyon ile fiyat oynaklığı riskinden korunmuş olur.
-Spekülasyon: Bu yatırımcılar ise işlem için gerekli teminatın alınan pozisyon büyüklüğünün çok altına olması nedeniyle piyasayı cazip görerek kısa süreli işlemler yaparlar. İşte pozisyon büyüklüğünün bu işlemi yapabilmek için gerekli teminatın üzerinde olması “kaldıraç” dediğimiz kavramı oluşturur. Teminat poziyon büyüklüğünün ne kadar altındaysa kaldıraç o kadar yüksek demektir. Şöyle ki VİOP bir türev piyasadır. Bu piyasada 1 Dolar/TL kontratı 1000 doları ifade eder. Dolar/TL kurunun 8,00TL olduğunu varsayarsak pozisyon büyüklüğü 1000*8= 8.000TL olur. Bu işlem için hesapta olması gereken minimum teminat ise (Takasbank tarafından sürekli düzenlendiğinden) şu an için 850TL’dir. 8000TL’lik pozisyon almak için bu büyüklüğün yaklaşık 10’da biri kadar bir teminat ile işlem yapmak, riski büyüttüğü gibi olası kazancı da yükselttiğinden spekülatif işlem yapan yatırımcılar için caziptir. Spekülatif işlemler türev piyasalarda asıl likiditeyi ve yüksek işlem hacimlerinin oluşmasını sağlar. Böylece riskten korunmak isteyen ilk gruptakiler (hedge edenler) daha likit bir piyasaya kavuşurlar
-Arbitraj: Arbitraj bilindiği gibi iki farklı piyasada işlem gören aynı menkul kıymetin, paranın veya kıymetli madenin vb. fiyatları arasındaki marjın açılmasından faydalanmak üzere yapılır. Arbitraj yapan yatırımcılar, türev piyasaların oynaklığını düzenler. Zira bu piyasalardaki fiyatlama ile spot fiyatta işlem gören ilgili kontratın dayanak fiyatı arasında fiyat açılması bu türden yatırımcıların piyasaya girerek bu aradaki marjdan risksiz getiri sağlamalarına neden olur. Bu durum da spot ile, ilgili türev ürün arasındaki farkın daha makul bir düzeyde tutulmasına yardımcı olur. Kaba bir örnekle anlatmak gerekirse; Dolar/TL kurunun 8,00 olduğu varsayımı ile spot piyasada 100 bin doları olan yatırımcı bu parayı bozdurup bankaya yatırdığında 850.000TL alması demek; ilgili vadeli kontratın 8,50’den işlem görmesi gerektiği (teorik fiyat) anlamını taşır. Ancak o anda vadeli fiyat 8,60 ise yatımcı vadeli fiyat olan 8,60’dan dolar/TL kontratı satarsa, teorik fiyat ile arasında oluşan (8,60-8,50=0,1TL) farktan risksiz getiri sağlamış olur.
Türev Piyasalarda işlem yapmanın yolu, banka ve aracı kurumlarda yatırım hesabı açtırmak ve işlem yapılacak olan ürünün gerektirdiği teminat tutarını hesapta bulundurmaktan geçiyor. Ancak burada dikkat edilmesi gereken şey, ters pozisyonda kalındığında, ek teminat yatırabilecek kaynakların da yedekte bekletilmesi gerekir. Zararın büyüdüğü ve ek teminat yatırılmadığı durumda aracı kurum ya da banka re’sen işlem yaparak pozisyonu kapatabilir.
NURİ SEVGEN/YATIRIM FİNANSMAN MENKUL DEĞ. TÜREV ÜRÜNLER MÜDÜRÜ
‘Türev piyasalar yapıları gereği üzerine yazıldığı mal ve finansal aracın (dayanak varlık) fiyatlarına doğrudan ilgilidir. O nedenle spot piyasanın türevi olduklarından bunlara ‘Türev Piyasalar’ denmiştir. Doğal olarak spot fiyat oynamalarından faydalanmak amacı ile günlük trade eden yatırımcıların spot piyasa riskini hem de kaldıraç etkisi (pozisyon büyüklüğünün bu işlemi yapabilmek için gerekli teminatın üzerinde olması) ile yaşamalarına neden olacaktır. Bir yatırımcı Borsa endeksinin yükseleceğini düşünerek bu endekse dayalı vadeli işlem kontratı aldıysa (Long Pozisyon) ve bu işlem sonrasında spot borsa endeksi düşerse, vadeli kontrat da (faiz, temettü geliri gibi vade sonuna kadar fiyatları etkileyecek bir ek haber gelmediyse) aynı oranda düşecektir. Bu durumda da yatırımcı bu düşüşten kaldıracın da etkisi ile spot piyasadan daha fazla zarar edecektir. Böyle bir durumun ortaya çıkmaması için günlük trade eden yatırımcıların öncelikle ilgili türev ürünün hesaplamasını ve detaylarını iyi bilmesi ve teknik analize hakim olması elzemdir. Aksi takdirde önemli zararlar oluşabilir.
Özetle; türev piyasalarda ilgili ürün hakkında detaylı bilgiye sahip olunmadan günlük spekülasyona dönük işlem yapılması durumunda, yatırımcılar büyük bir riskle karşı karşıya kalabilirler. O nedenle ürün çok iyi tanınmalı ve yatırımcının ana işlemler öncesinde ürünü tanıma işlemleri için kendine bir zaman ayırması, deneme çalışmaları yapması gerekir. ‘
YATIRIM FONU KATILMA PAYLARI
Yatırım fonları, para ve sermaye piyasalarına ‘imece’ usulüyle yatırım yapmak için kuruluyor, denilebilir. Çünkü birbirini tanımayan ve fona farklı miktarlarda yatırım yapan pek çok kişi, fon çatısı altında buluşarak, fonun portföyündeki varlıklara, katılma payları oranında yatırım yapmış oluyor. Fonun portföyünde hisse senedi, tahvil, bono da olabilir, türev araçlar, kıymetli maden veya başka yatırım fonlarının katılma payları ve hatta gayrımenkul yatırım fonlarının payları da olabilir.
Bizim piyasalarımızda yatırım fonu kurma yetkisi portföy yönetim şirketleri ve bireysel emeklilik şirketlerine veriliyor. Bunlara fon kurucusu deniyor. Fon kurucusu SPK’dan (Sermaye Piyasası Kurulu) izin alarak ve kendisi fona avans vererek, fonun içtüzüğüne uygun yatırım araçlarını fonun portföyüne alıyor. Daha sonra fona katılmayı temsil eden katılma paylarını halka satarak, yani halka arz ederek, başlangıçta portföyü oluşturmak için fona verdiği avansı geri alıyor. Katılımcılar fonun katılma paylarını alarak, kendilerinin yokluğunda Fon kurucusu, portföy yöneticisi ve TAKASBANK arasında yapılan fon ana sözleşmesini kabul etmiş oluyorlar. Fon kurucusu, portföyü içtüzük ve izahnamedeki kurallara uygun olarak yönettirmek üzere portföy yöneticisiyle sözleşme imzalıyor. Fonun portföyünde bulunan yatırım araçlarının kurucunun malvarlığından ayrı olarak saklanması için de TAKASBANK ile sözleşme yapıyor. Fon yatırımcılarının fona yatırımını temsil eden katılma payları TAKASBANK nezdindeki açılacak kişiye özel saklama hesaplarında saklanıyor.
Yatırım fonları portföydeki varlıkların ağırlıklarına göre sınıflandırılmaya tabi tutuluyor. Portföyünde en az yüzde 80 oranında hisse senedi olanlar, hisse senedi fonu; en az yüzde 80 oranında sabit getirili menkul kıymet tutanlar, borçlanma araçları fonu; (Bunlar vadelerine göre veya kamu özel olarak ayrıca sınıflanabilir.) en az yüzde 80 oranında altın tutanlar kıymetli madenler fonu gibi kategorilere ayrılıyorlar.
Yatırım fonlarına iki türlü yatırım yapma yolu var. Birincisi banka ve aracı kurumlarda yatırım hesabı açarak TEFAS (Türkiye Elektronik Fona Alım Satım Platformu) Platformunda işlem gören fon katılma payları alınabilir. TEFAS platformunda neredeyse 650 civarında farklı yatırım kategorisinde ve risk derecesinde yatırım fonu işlem görüyor. İkinci yöntem ise bireysel emeklilik sistemine dahil olarak bireysel emeklilik şirketlerinin sunduğu fonlara yatırım yapılabilir. Bu yöntemi ‘Bireysel Emeklilik ve Otomatik Katılım Sistemi’ başlığı altında daha detaylı bulabileceksiniz.
FATİH BOZKURT/KATILIM EMEKLİLİK FON HİZMETLERİ MÜDÜRÜ
‘Bireysel emeklilik fonlarının; yatırım fonlarından en temel farkı, doğası gereği orta ve uzun vadeli yatırım mantığında olmasıdır. Bu sayede fon yöneticisi piyasanın dalgalı olduğu dönemlerde fonu daha rahat yönetebilir. BES (Bireysel Emeklilik Sistemi), genelde aylık ödemelerle beslenen bir sistem. Yatırım fonlarında ise piyasa beklentisine göre, daha yüksek montanlı giriş çıkışlar yaşanıyor. Örneğin piyasanın düştüğü bir ortamda yatırım fonundan çıkış emri gelirse, fon yöneticisi düşük değerden, fondaki menkul kıymetleri satma durumunda kalacakken; emeklilik fonlarında, bu süreçteki düzenli katkı payı ödemeleri ile tam aksine düşükten maliyetlenme fırsatı doğuyor. Diğer taraftan emeklilik fonlarındaki yüzde 25’lik devlet katkısı yatırım fonlarına göre cezbedici bir avantaj. Bireysel emeklilik fonu ya da yatırım fonu türünden bağımsız olarak fonların; yatırım yaptığı sermaye piyasası araçlarındaki değerleme, günlük piyasa fiyatından yapılıyor. Piyasadaki artı ya da eksi yönlü dalgalanmalar fonun fiyatını etkiliyor. Fonlardaki risk baremlerine göre yatırımcı kendi risk iştahına yönelik fon tercihi yapabilir. Yatırımcıların genelde getiri odaklı fon seçerken mutlaka risk bazlı getiriye odaklanmaları gerektiğini düşünüyorum. Yatırılan paradaki dalgalanma boyutunun getiri - götürü asimetrisinde değerlendirilmesi gerekiyor. 10 bin TL’lik bir yatırımı olan kişi, gün sonunda yüzde 5 kazançla 10 bin 500 TL olmasını bekleyebileceği gibi parasının yüzde 5 kayıpla 9 bin 500 TL olabileceğini de öngörmeli. 10 bin TL’sinin hiç kayba uğramasını istemeyen yatırımcı bir günde yüzde 5 kazanç beklentisine de girmemeli. Düşük risk yüksek getiri gibi bir kavram ne yazık ki ne sermaye piyasası entsrümanlarında ne de yatırım ve bireysel emeklilik fonlarında bulunmuyor. ‘
BİREYSEL EMEKLİLİK ve OTOMATİK KATILIM SİSTEMİ
Son 20-30 yıldır devletler yoğun bir şekilde vatandaşlarını tasarrufa yöneltmeye uğraşıyor. Bunun için tasarruf etmeyi cazip hale getirecek yeni yeni uygulamalar devreye alınıyor. Bunlardan bireysel emeklilik sistemleri dünyada en yaygın olan tasarruf ve yatırım uygulamaları. Pek çok ülkede farklı versiyonları söz konusu olsa da, ana yapıda katılımcılar kendi adlarına açılmış özel emeklilik hesaplarına katkı payı ödüyor, devletler de bu katkı payları karşılığında vergi indirimi veya ek teşviklerle sistemi destekliyor.
Bireysel emeklilik sistemleri bir anlamda bütün piyasalara yatırım yapmanın mümkün olduğu uygulamalar. Dünyada yatırım aracı olarak kabul edilen kıymetli madenler, hisse senetleri, borçlanma araçları, petrol piyasaları, döviz piyasaları, hatta hatta gayrımenkul yatırımları, bireysel emeklilik katılımcılarına seçenek olarak sunuluyor. (Henüz kripto paralar bireysel emeklilik sistemlerinin yatırım alanı içinde bulunmuyor.) Katılımcılar sisteme yaptıkları periyodik küçük ödemeler ile bu piyasalara yatırım olanağı buluyorlar. Fakat katılımcıların finansal okuryazarlık seviyeleri bu piyasalardan da, getirilerinden de faydalanmayı sınırlıyor. Örneğin hisse senedinin ne olduğunu bilmeyen katılımcılar, hisse fonlara talep göstermiyor. Dolayısıyla hisse senedi piyasalarının uzun dönemli getirilerinden faydalanamıyorlar. Bu da bireysel emeklilik sistemlerinin büyümesini ve gelişmesini engellerken, katılımcıların da sistemden memnun olmamasına neden oluyor?
Peki, ülkemizde bireysel emeklilik sistemine nasıl giriliyor? Bu sistemde nasıl yatırım yapılıyor? Ülkemizde bireysel emeklilik sisteminde faaliyet gösteren 15 bireysel emeklilik şirketi mevcut. Bireysel emeklilik şirketleri kendileri müşterileriyle çoğu kez yüz yüze gelmiyorlar. Acentaları aracılığı ile katılımcılara hizmet sunuyorlar. Bankaların pek çoğu, sigorta şirketlerinin acentaları ve brokerlik şirketleri aynı zamanda bireysel emeklilik şirketlerinin de acentası olarak faaliyet gösteriyor. Bireysel emeklilik şirketlerinin internet sitelerinden veya çağrı merkezlerinden de başvuru yapılabiliyor. İsteyenler gönüllü olarak bu kurumlar ve yöntemler aracılığı ile bireysel emeklilik sistemine dahil olabiliyor. Sisteme giren katılımcılara devlet de yüzde 25 devlet katkısı vererek sistemde birikim yapmayı teşvik ediyor.
Otomatik katılım sistemi ise, çalışanların kendi talepleri dışında otomatik olarak sisteme dahil edildiği bir bireysel emeklilik uygulaması. Ülkemizdeki uygulamada da çalışanlar işverenleri tarafından bireysel emeklilik sistemine otomatik olarak dahil ediliyor. (İsteyen daha sonra sistemden çıkabilir.) Devlet çalışanlar için, gönüllü bireysel emeklilik tarafında uygulanan yüzde 25* devlet katkısının üzerine 1000 lira başlangıç devlet katkısı ve emekli olurken birikimini en az 10 yıllık ‘Yıllık Gelir Sigortası’na aktaranlara extradan bir yüzde 5 daha katkı veriyor.
Bireysel emeklilik sisteminde ve otomatik katılım sisteminde yatırım nasıl yapılıyor? Bireysel emeklilik şirketleri katılımcılarına değişik piyasalara yatırım yapan pek çok fon seçeneği sunuyorlar. Katılımcı kendisine sunulan fonlardan bir veya birkaç fon tercih ederek bir portföy oluşturuyor. Katılımcının bireysel emeklilik şirketine gönderdiği katkı payları da bu fonlar aracılığıyla yatırıma yönlendiriliyor. Bireysel emeklilik fonları da aynen yatırım fonları gibi portföy yönetim şirketleri tarafından yönetiliyor. Bu fonlara ait yatırım araçları TAKASBANK’ta fon adına saklanıyor. Bireysel emeklilik şirketinin borçları veya iflası nedeniyle fon varlıklarına haciz konulamıyor. Ayrıca katılımcıların ve çalışanların sahip oldukları fonların katılma belgeleri de katılımcılar ve çalışanlar adına TAKASBANK’ta saklanıyor.
HATİME KAMİLÇELEBİ/KIRKLARELİ ÜNİVERSİTESİ Dr. Öğr. Üyesi
‘Bireyler emeklilikleri için ne kadar tasarruf yapmaları gerektiği gibi zor bir problemi çözecek ve bunu yönetecek yetenekte olmayabilir. Davranışsal iktisatta tasarrufla ilgili yapılan birçok çalışmada sınırlı rasyonellik, erteleme, otokontrol sorunu ve şimdiki zamanda harcamanın cazip gelmesiyle beraber tasarruf oranlarının düştüğünün ortaya çıkarıldığını biliyoruz. İnsanların tasarruf ve yatırım yaparken, kredilerini öderken onlara ne yapmaları gerektiği konusunda rehberlik etmek, onların yaşam kalitelerini yükseltir. ‘Dürtme’ ile ilgili yaptığı çalışmalarla 2017 yılında Nobel Ekonomi ödülü alan Richard Thaler sayesinde, bu kavramı sıklıkla duymaya başladık. Dürtme politikalarının bir ayağı bireylerin tasarruf etmesini sağlamak veya finansal durumlarını daha iyi hale getirmek için onların tercih hakları elinden alınmadan, onların faydasına olacak şekilde, politika yapıcılar tarafından olumlu bir yöne doğru yönlendirilmeleridir. Dürtme çalışmalarıyla tasarruf politikaları daha da önem kazanmakta, politika yapıcılar bireylere rehberlik etmekle kalmayıp onları dürtme politikalarıyla doğrudan uygulamaya dahil etmektedir. Emeklilik planlarından erken ayrılmaya fazla vergi konularak bireylerin sistemden ayrılma isteğinden vazgeçirilmeye çalışılmasının uzun vadede emeklilik planları için daha yararlı olacağı düşünülmektedir. 2020 yılında Songül Gül ile dürtme ile ilgili yaptığımız bir çalışmada otomatik katılım sistemiyle birlikte, katılım oranındaki artışın açıklayıcılarından birinin de bireylerin sorumluluk ve uyumluluk yönlü kişilik özellikleri olduğunu ortaya çıkardık. Bu özellikler otokontrol sorunu ve erteleme yanlılığı ile yakından ilişkilidir. Bunların yanında bireylerin kişilik özelliklerinden biri olan “deneyime açıklık”a yönelik olarak da, farklı ve inovatif tasarruf planları geliştirilebilir. ‘
KRİPTO PARALAR
Her ne kadar adında ‘para’ sözcüğü olsa da kripto paralar henüz paranın özelliklerinin tamamını taşımıyor. Bu nedenle daha çok bir tasarruf aracı olarak değerlendiriliyor. Sadece bilgisayar ortamında kullanılabiliyor, saklanabiliyor. Her ne kadar TESLA ve E-Bay gibi bazı firmalar kripto paraların bazılarını alışveriş için kabul edeceğini açıklasa da, fiyatları o kadar volatil ki, kripto paralar ile alışveriş yapmak halihazırda hiç de cazip görünmüyor.
Peki, nereden çıktı bu kripto paralar, neden böyle bir varlığa ihtiyaç duyuldu? Kripto paralar son 10-15 yılda mevcut finansal sistemdeki parasal büyümenin yaratacağı enflasyon ortamından kaçınmayı hedefliyor. Çünkü sınırlı miktarda üretiliyor. Bunun yanında vergiden kaçınmak, varlıkları merkezi idarelerin kontrolü dışına çıkarmak, sistemde takip edilememek amaçlananlar arasında.
Kripto para, blokchain denilen bir yazılım üzerine inşa ediliyor. Ancak sadece kripto paralar değil, projeler, eserler de blokchain üzerinde kayıt altına alınabiliyor. Kripto para borsalarında yaklaşık 9 bin civarında varlığın işlem gördüğü ifade ediliyor. Bunların bazıları sınırlı üretilirken, bazıları altına veya dolara bağlı. Bu nedenle yatırım yapılmadan önce, bu varlıkların hangisinin amacının ne olduğu, sisteminin nasıl işlediği gibi konuların iyi incelenmesi gerekiyor.
Diğer yandan kripto paralar ile ilgili hukuki düzenlemeler konusunda sıkıntılar henüz aşılamadı. Kripto paraların merkeziyetsiz olması, yani herhangi bir kuruma, devlete, şirkete bağlı olmayışı gelirlerinden vergi alınamayışı artı bir değer olarak gösterilirken, diğer yandan alım-satımına aracılık eden kuruluşların denetim dışı kalması dolandırıcılıklara neden oluyor, borsaların yazılımlarına müdahale edilerek bu borsalarda işlem yapanların varlıkları çalınarak, başka yerlere aktarılabiliyor.
BESTE NAZ SÜLLÜ/ ICRYPEX KRİPTO PARA BORSASI ARAŞTIRMA MÜDÜRÜ
‘Bitcoin 2018’deki 20 bin dolar seviyesinden 3 bin dolar bandına gerileyen büyük düşüşün ardından, kurumsalların radarına girmesi ile hızlı bir yükseliş kaydetmiş ve o günden bu yana düşeceğini savunanlar karşısında 65 bin doları geçen günlerde test etmişti. Yatırım piyasalarında kriptoloji bilimi ile çıkan bu yeni ürünün 21 milyon arz ile sınırlı üretime sahip olması yeni bir fiyatlama modelini de öne çıkarmış oldu. Kurumsalların Bitcoin başta olmak üzere kripto para adımları atması yeni bireysel yatırımcıları da teşvik edip, piyasaya katılmasına ve yatırımcıların günden güne artmasına neden oluyor. Henüz daha alım satımlarda ödeme aracı olarak yaygınlaşmasa da Tesla’nın BTC ödeme yöntemini de açması bu konuda ön ayak olabilir. Bitcoin’in düşüşü ya da yükselişi konusunda onu volatil olarak tanımlayanların haklılık payı olsa da, Tesla hissesinin değişiminin Bitcoin’i ikiye katladığı bir 2020 yılı geçirmiştik. 21 milyon arz sınırı karşısında blok halinde artan talep, hızlı fiyat yükselişlerine sebep olurken, bu piyasanın en büyük riski; henüz BTC’nin sınıflandırılamaması ve regülasyonların oluşmaması denilebilir. Bitcoin alımı yapan kişinin cüzdanını incelemesi, sadece borsa ön yüz programıyla kalmayıp blokzincir üzerinden takip edebilmesi de yaşanabilecek büyük bir mağduriyetin önüne geçebilir. Genellikle piyasada yaşanan mağduriyetlerin, yatırımcıların aldığını zannederek aslında cüzdanlarının boş olmasından kaynaklandığını lokal bir hadiseden de görmüş olduk. Bununla birlikte arkasında büyük bir teknoloji ve projeleri barındıran kripto paraların iyi seçilmesi de; işi, kumar boyutundan, yatırım boyutuna taşıyacağı için kripto paralar, ileri bir finansal okuryazarlık isterken, bilmeyen kişilerin sadece fiyat değişimlerinden yararlanarak spekülatör olarak piyasaya girmesi de hızlı sermaye kayıplarına yol açabilir.’
*22 Ocak 2022 Cumartesi ve 31727 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Kanunu’nda yapılan değişiklik ile devlet katkısı %25’ten %30 çıkarıldı.