DÖNEM, DÖNEM BİRİKİM
Doğumdan itibaren ekonomik hayatın içinde yer alan insanoğlu, bir taraftan üretici, diğer taraftan tüketicidir. Yaşam süresi boyunca sürekli bir değişim içindeki diğer canlılar gibi, insanoğlu da doğuyor, büyüyor, yaşlanıyor ve ölüyor. İnsanoğlu doğup-büyüme evresinde ailesinin koruması altında. Bakımı, beslenmesi, eğitimi gibi çabalar insanoğlunun günü geldiğinde ‘kendi ayakları üzerinde durabilmesi’ için. Ne demek ‘kendi ayakları üzerinde durabilmek?’ Kısacası, insanoğlunun kendi geçimini, beslenme, barınma ve sosyal-psikolojik ihtiyaçlarını yaşam boyu karşılayabilmesi demek. Bunu nasıl yapacak peki? Tabi ki üreterek, üretime katkıda bulunarak. Ama sadece üretmesi yeterli değil, tükettiğinden daha fazla üretmeli ki, geleceğe de bir şeyler bırakabilsin. Yaşlılığını rahat geçirsin, ‘ele güne muhtaç olmasın’. Peki, şöyle bir bakalım, hayatın hangi aşamasında birikim yapılabilir, hangi aşamada tasarruflar artabilir?
HAYATA HAZIRLIK
15-24 yaş aslında eğitim çağıdır. Ama maalesef ülkemizde çocuk yaşta çalışanların varlığı da su götürmez bir gerçektir. Genç ‘ayaklarının üzerinde’ duracak ama eğitimini aksatmadan. Bir de işsizler var. Ülkemizde genel işsizlik oranı Mart 2018 itibariyle %10,3 iken, üniversite mezunları arasındaki işsizlik %19’lar civarında. Bir de 15-24 yaş grubunda yani gençlik çağında olanlar arasında, ne eğitimde ne de istihdamda yer almayan bir kesim var ki, bunların oranı da %21,8. Toparlayacak olur isek, genç kesimde her dört kişiden ikisi çalışıyor, biri iş arıyor ama bulamıyor, diğeri de ne çalışıyor, ne iş arıyor, ne de eğitim alıyor. Ee, bu durumda her iki kişiden birisi, ekonomik açıdan bırakın geleceği düşünmeyi, bugünü ailesine bağımlı geçiriyor. Bu da ülkemizde gençlik çağındakilerin biriktirmek, geleceğe kaynak aktarmak konusundaki potansiyelini düşürüyor. En verimli olacağı çağda gençleri istihdama dahil edememek, ülke olarak bir potansiyeli kullanamamak anlamına gelir. Hem onların yaratıcılıklarını ekonomiye aktaramamak hem de elde edecekleri gelirle ekonomide oluşacak çarpan etkisinden mahrum kalmak, ekonominin dar sınırlar içine hapsolması demektir. Gençleri iş hayatının içine dahil edecek, üretkenliklerini değerlendirecek politikalara ihtiyaç olduğu görülüyor. Özellikle ne çalışan ne de okuyan genç nüfusun çağa ayak uydurması, eğitiminin tamamlanması ve istihdamı bir an önce çözüm bulunması gereken konuların başında geliyor.
BİRİKTİRME DÖNEMİ
24-65 yaş aralığı çalışma çağı olarak kabul edilir. Çalışma çağı kişilerin gelir elde ettiği ve tasarruf, birikim yapabildiği bir dönemdir. Ancak bireylerin birikim yapmaya başlamaları 30 yaşlara doğru mümkün olabilir. Çünkü okul sonrası iş tecrübesi olmayan genç insanlar daha düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalabilirler. Tecrübe kazandıkça ve işinde kendini geliştirdikçe hem kariyer basamakları çıkılmaya başlanır hem de ücretlerde artışlar gelir. Gelin şimdi istatistiklere bakalım, istihdam ve harcama konusunda TÜİK ne diyor? Bakalım ülkemizde 15-64 yaş arası çalışabilir nüfus ne kadar? TÜİK verilerine göre 60 milyon olan çalışabilir yaştaki nüfusun 28 milyonu istihdam edilebiliyor. 3 milyon kişi işsiz iken 29 milyon kişi çeşitli sebeplerle işgücüne dahil olamıyor. Şimdi şöyle düşünelim. İşgücüne dahil olmamak demek ‘ayaklarının üzerinde duramamak’ demek. Üretici olamamak demek. Tüketici olmaktan kurtulamamak demek.
YAŞLILIK DÖNEMİ
Okul, iş, yuva kurmak, çocuk yetiştirmek derken bir bakmışsınız ömür geçmiş. Genel olarak 65 yaş ve üzeri yaşlılık dönemi olarak adlandırılıyor. İşte kamu kaynaklı sosyal güvenlik sistemlerini zorlayan da 65 yaş üstü kesim. Gelişen tıp ile hem emekli aylığı giderleri hem de sağlık giderleri artıyor. Ülkemizde sosyal güvenlik sisteminde devam eden kademeli geçiş nedeniyle ortalama emeklilik yaşının 52 olduğu ifade ediliyor. 2036 yılına kadar emeklilik yaş koşulu kadınlarda 58, erkeklerde 60. Hali hazırda emekli sayısı 12 milyon kişi. 28 milyonluk bir istihdamın yanında 12 milyonluk emekli sayısı çok ciddi bir rakamdır. Bu hesaba göre neredeyse iki çalışana bir emekli düşüyor. Emekli olanların sayısı, istihdama katılanların sayısından daha hızlı arttığı için gelecekte bu durumun sosyal güvenlik sistemlerinin yükünü artıracağı tahmin ediliyor.
Çalışma çağındaki nüfusun tasarruflarını artırmak için geçen yıl OKS devreye alındı. Temmuz 2018’den itibaren yaklaşık 2,7 milyon kişi daha otomatik katılım ile sisteme dahil edilecek. Bugüne kadar otomatik katılım ile 4 milyon, gönüllü katılım ile 7 milyon kişi sisteme dahil oldu. Sistemde 84 milyar birikim oluştu. Bu yeterli mi? Değil tabi ki. Çalışma çağındaki kişilerin yarısını bile sisteme dahil edememişiz daha. Sistemden ayrılanların sıkıntılarının neler olduğu, bunlara nasıl çözümler getirileceği üzerine çalışmak gerekiyor. Sistemi iyileştirmek, aksayan yönlerini gidermek hem sisteme katılımı artıracaktır, hem de sistemde kalış süresinin uzamasını sağlayacaktır.